yirmi birinci bölüm [m]

2.6K 190 392
                                    

"Majesteleri, hafif nabzınızı da ölçeceğim." 

 Felix, ipek çarşafları kırışmış yatağında öylece uzanmış, bacakları arasındaki boşlukta yükselen kadına kaldırdığı gözlerini kırpıştırarak onayladı bu söyleneni. Akşamın boğucu karanlığında sivrilen mumların altın sarısıyla yıkadığı kolunu kaldırıp uzattı, yeşil gözlerini yatağının tüllerle çevrili tavanına kaçırdı ve bileğine dolanan ince parmakların soğuğuyla titredi. 

"Bu sefer sonuç nedir?" dedi Minhyuk, öylece dikildiği pencere kenarından seyrediyordu olup biteni. Felix'in bacaklarından akıp karnına yığılmış ipeklerin açıkta koyduğu tenini, ince suratını arşınladı keskin gözleri. 

"Ekselansları, hafif nabız gebelik başlangıcında zayıf olur ancak... Majesteleri gayet iyi durumda." 

Sarayın çatılarında tıslayan yağmurların, gürleyen göğün ve ağaçları savuran fırtınanın uğultusuna karışıp kayboluyordu kadının sesi, usulca yatağı terk ederek lordun karşısına geçti bu yabancı hekim. "Korkarım ki hamile değil." dedi sonra, ellerini karnında kavuşturup sanki af diler gibi eğdi boynunu.

Minhyuk, ifadesiz suratında kırışan minik bir gülümsemeyle baktı kadına. Ardından Felix'in telaşlı suratını buldu yakut kızılı gözleri. "Pekala, çıkabilirsin." diye homurdandı. Kemerinden ağır bir kese altın çıkartıp uzattı ve minnetini sayıklayan kadını böylece uğurladı. 

"Kaç gece oldu?" 

Yalnız kaldıkları ilk anı fırsat bilerek döndü Felix'e, ağır ağır adımlayıp ilerledi, yatağı ucuna varınca usulca çöktü yanına ve titrek elleriyle uzandı, kardeşinin solgun suratını kavrayıp bakışları ucuna kaldırdı. "Dokuz." dedi Felix, Hyunjin'in yatağında geçirdiği gecelerini, günahlarının en karasını bir fısıltıya karıştırıp döktü. 

"Onun doğurmasına ne kadar var?" 

Minhyuk, gözlerini kırpmadan ve bir tutam olsun merhamet göstermeden bakıyordu küçük olanın yosun tutmuş gözlerine. "Doktor Kim dört aydan az kaldığını söyledi." diye mırıldandı Felix, ağzının içinde ezilen kelimelerine karşın büyüğünün neşesinden yoksun kıkırtıları tünedi sessizliğine. Adamın çenesine dadanmış dokunuşları daha sert bir hal aldı, tenine izlerini bahşederek sıktı etini ve küçük bir küfürle ittirdi onu Felix.

"Bir sonraki kontrolde de hamile olmazsan..." 

Göğsüne savrulan elleri sımsıkı kavradı Minhyuk, "Korkarım ki kendi yöntemlerimle halledeceğim o omegayı." diye fısıldadı. Felix'i asıldığı bileklerinden çekiştirerek göğsüne yasladı, sıcak nefesleri ve dumanlı kokusuyla kirletti ılık tenini. Küçük olanın dağılmış ve de bitkin bedenine çöreklendi sıcaklığı. "Nasıl?" dedi Felix, ağzına ekilmiş tazecik umutlanışına kapılarak titredi sesi.

"Senin bile hoşuna gitmeyecek yollarla." 

Dudaklarında hiç eskimeyen gaddar fısıltısı ağır ağır söküldü, gecenin karanlığına sokuldu ve saklandı bir günahı örtbas eder gibi. Felix, kaybolmuş bir ifadeyle baktı abisinin gözlerine. "Ve o yollar tam olarak ne oluyor?" dedi. Bilinmezliğin telaşı, kurtuluşuna yeni bir çare bulmuş olmanın hevesi birbirine dolanıp sardı içini.

"Yeni yalanlar, kan ve belki de ölüm Felix. Bu kadarıyla baş edebilir misin?" 

Minhyuk, eski günleri yad eder gibi sokuldu Felix'in boynuna. Sivri burnu omeganın tatlı tenini süpürdü, sahte baharlardan çalınmış cılız bir esinti gibi göğsüne doluştu şeftalilerin kokusu. "Edebilirim." dedi Felix, sıktığı dişlerinin gıcırtısına karışıp döküldü sesi. Adamın bu kadar yakınında oluşu allak bullak ediyordu midesini fakat ne var ki, göğsüne nüfuz eden ağırlığından kurtulmak için biraz olsun çaba göstermedi. 

eyes like rain | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin