altıncı bölüm [m]

3.1K 284 474
                                    

bu bölümdeki m bu sefer gerçekten smut olduğu için... geçiş bölümlerini geride bıraktık sayılır artık, yanisi bundan sonra bölümler muhtemelen daha da uzun olacak. bu da onların başlangıcı diyebilirizzz iyi okumalarrr 


***

Sarayın en kuytu, en karanlık koridorlarını kollayan muhafızlar kralın eşinin gelişini duyurmak için çalıyordu zilleri. Felix, giyindiği işlemeli hanbokunun yerleri süpüren uçları peşine takılmış, ona birkaç adım gerisinden eşlik eden yardımcısıyla geçip gitmekteydi zırhlarını giyinmiş bu muhafızların önünden. Çöken akşamın karanlığını dağlayan meşaleler yerine demir şamdanlar üzerine mıhlanmış gibi duran mumların aydınlattığı odanın eşiğine adımlayınca döndü yanındaki adama. "Burada bekle." demişti, dudaklarına ilişmiş ufacık tebessümü ile. Ardından sarayın ıssız sessizliğinde yankı yapan büyük adımları eşliğinde ulaştı loş aydınlığın içinde süzülen derin küvetin ucuna, gözleri yeşil suyun üstünde yüzen, su dalgalandıkça kımıldanan lavantaların tam ortasında, gözlerini kapamış öylece oturan kocasını bulmuştu.

"Majesteleri." diye mırıldandı, diğerinin bakmıyor oluşuna rağmen dizlerini kırmış ve reveransını yapmıştı. "Sen mi geldin?" dedi Minho, sıcak sudan yükselen buharın buğusu ardında süzülen mor irislerini tam karşısında dikilen sarışının çillerle bezenmiş güzel yüzüne kaldırmıştı. Yorgun ifadesinde zorladığı ufacık bir gülümseme ile bakıyordu diğerine, suyun içinde gezinen, mor taç yaprakları okşayan elini kaldırıp diğerini yanına buyur eder gibi çağırdı ve Felix attığı birkaç adımın sonunda Minho'nun yanındaydı.

"Bu geceki davetimi neden geri çevirdiniz?" dedi sakince, ipekten işlenmiş hanbokunun içinde sıcaklamaya başladığından sakince üfledi nefesini, bir adım geriye taşımıştı bedenini ve kralın ona kaldırdığı suratındaki dinginliğe eşlik eden sessizliğinde bekledi. "Biliyorsun, yarın Komutan Bang ile mavi köşke, ava gideceğiz." dedi Minho. Uzanıp diğerinin önünde kavuşturduğu ellerini ayrı koymuş ve ıslak avucuna hapsetmişti küçüğünün parmaklarını.

"Biliyorum, ben de zaten bu yüzden bu akşamı sizinle geçirmek istiyorum." diye mırıldandı Felix. Gözleri kralın çıplak göğsünde, damla damla akan suların gezindiği parlak teninde dolanmaktaydı. Yosun yeşili irislerinden yansıyan cılız kırgınlığının gerisinde kalmış arzuyla kıvranan ışıltısı, sıcak teninden yükselen yumuşak ve de tatlı şeftali kokusu, o tek kelime etmese de konuşuyordu kırılgan halinin sebebini.

"Öyle mi?" dedi kral, mahcup tebessümü asılıydı dudaklarında. "Üç gün burada olmayacağımdan, bu geceyi omega ile geçireceğim." diye homurdandı sonra, diğerinin keskin bakışlarından kaçarcasına çevirdi başını. Felix düşüncelerini zehirleyen bu ihtimali bizzat kocasının dudaklarından işitince usulca onun elinden çekti elini, dişlediği dudaklarında zapt edemediği sakin gülümsemesinde bekliyordu titreyen sesi ve "Yine de, en azından sonrasında yanıma gelebilirsiniz." demişti, daha hiç görmediği, zaten karşı karşıya gelmeyi dahi reddettiği o omeganın varlığını hatırlamak huzursuz bir bulantıyı yeni baştan karıştırmıştı karnına.

"Sabah erkenden yola çıkacağız, sonrasında dinlenmem daha iyi olacaktır."

Sessizlik, kralın bu son kelimelerinin yankısını yutan derin bir hiçlik karıştı aralarına. Felix dişlediği dudaklarında zorladığı tebessümünü terk etmişti, susuyordu. Minho yeniden uzanıp küçüğünün elini kavradı ve sarışın olan sanki tenini ezercesine bir acıyı da peşinden buyur eden bu ıslak dokunuşlardan kaçmak istediyse de, itiraz etmeden kabul etti yüce kralın şefkatli okşayışlarını.

"Döndüğümde, söz veriyorum ilk iş senin yanına geleceğim." dedi Minho, diğerinin küçük elini avucuna çekmiş, uzanıp ufacık bir öpücük kondurmuştu parmakları üstüne. "Bana dokunmayacaksınız bile." diye mırıldandı Felix, ağzının içinde dönüp duran bir ses, anlaşılması güç homurtular gibiydi sitemi fakat Minho elbette ki duymuştu bu sözlerini. "Başka bir omeganın kokusu üstüme sinmişken sana dokunmak istemiyorum sadece." dedi Minho, içinde oturuyor olduğu küvette hareketlenmiş ve ayağa kalkmıştı, onun hiddetli terk edişiyle bir anda karışan suyun sesi ağır sükûnetlerinde yankılandı ve Felix gözlerini diğerinden kaçırıyorken küvetin biraz ötesindeki ahşap ve de uzun askıya giydirilmiş hanboku almak için adımladı.

eyes like rain | minsungHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin