Yeni kurgumla beraber karşınızdayım.
Umarım seversiniz çünkü uzun zamandır aklımda olan bir kurguydu kendisi.
<3Odanın kapısından içeri attı kendisini. Kapıyı kapatır kapatmaz kilitlemeyi unutmamıştı. Odanın içine ilerledi kucağındaki erkek çocuğuyla. İki seçeneği vardı, ya oğlunu bu odaya saklayacak ve kendisini onu kapıda bekleyen, kendi annesinin korumalarına verecek, oğlunu babası ve kardeşleriyle bırakacaktı, ya da oğluyla beraber teslim olacak, annesinin cezalarına ikisi birlikte maruz kalacaktı.
Çok geçmeden ilkini seçti kadın. Kucağındaki oğluna baktı, gözleri doldu. Çocuğunu beşiğine koydu ve beşiği odanın en köşesine çekip, üstünü örttü. Kapıdan sert yumruklama sesleri geldiği an kadın irkilerek uzaklaştı oğlunun yanından. Kapıyı açmadan önce son kez oğluna döndü kadın. Hüzünlü bir gülümseme belirdi suratında,
"Serpent à sonnette." Diye fısıldadı oğluna bakarak. Ardından kapının kilidini çevirdi, içeriye cüsseli iki adam girdi ve kadını kollarından tutup evden götürdüler. Kadın hiç direnmiyordu çünkü direnecek gücü kalmamıştı artık.
Ağlıyordu kadın, ne çok sevgili eşine ne de diğer çocuklarına veda edememişti. Arabadaki korumalardan birinin telefonu çaldı. Adam kısa şeyler söyledikten sonra telefonu arka koltukta ağlayan kadına uzattı. Kadın, adamın yüzüne bile bakmayınca,
"Anneniz." Diyerek kısa bir açıklama yaptığında kadının gözleri adamın elindeki telefona döndü, yavaşça uzanıp telefonu eline aldı. Kulağına yaklaştırdığı anda karşı taraftan bağırma sesleri yükseldi,
"Aylardır sana ulaşmaya çalışıyordum, nerelerdeydin?" Gülme sesini işitti "Sözünü unutmayıp erkek çocuğunu getirdiğini umuyorum." Ve telefonun kapanma sesi geldi.
Ensar ismini koymuştu güzel oğlunun ismini. Kendisine zıt olarak yardımsever, herkesi seven anlamına geliyordu. Oğlunu kendi işlerine bulaştırmamak için bırakmıştı. Öyle düşündü ancak bütün işini çoktan oğluna devretmişti bile. Oğlunun hayatı asla aydınlık olmayacaktı. Yangınlar bile bu karanlığı aydınlatamazdı artık.
Telefonu sert bir şekilde tekrar korumaya verdi. Gözyaşları tükenmişti artık, ağlayamıyordu. Bu yüzden ağlamak yerine sürekli planlar yapıyordu. Annesine söylemek için tonla yalan hazırlamıştı bile. Eşine ve çocuklarına yer, zaman fark etmeksizin geri dönecekti. Kendi kendine yemin etti içinden.
-Saatler sonra-
Adam çocuklarıyla beraber eve girdi. Etrafta onu kucağında küçük oğluyla bekleyen karısını göremedi. Oğluyla ilgilendiğini düşündü ve evin merdivenlerinden küçük Ensar'ın odasına girdi. Kapının yumruklanmaktan kırıldığını fark ettiğinde kaşları çatıldı adamın. Hızlıca beşiğe koştu, beşiğin olması gereken yerde olmaması da dikkatini çekmişti. Beşikteki örtüyü çektiğinde mışıl mışıl uyuyan oğlunu gördüğünde rahat bir nefes verdi adam. Peki karısı neredeydi? Onu terk mi etmişti? İmkansız diye geçirdi içinden.
Oğlunu kucakladığında gözleri halıya takıldı. Buruşmuştu, halının devamına baktığında 4 büyük ayak izi gördü. İki kişi gelmişlerdi. Karısı dövüşmeyi çok iyi bilirdi. Neden onlara karşı çıkmamıştı? Tehdit olduğunu düşünerek kucağındaki oğluyla salona koşturdu. Diğer 3 çocuğu salonun ortasında korkmuş şekilde dikiliyordu. Yaklaştı çocuklarına, üçüne de kocaman sarıldı. Adam her şeyi anlamıştı ancak çocukları korkardı. Kafasında türlü türlü yalanlar belirdi. Başlayacaktı birisinden.
"Anneniz iş için acil yurt dışına çıkmış, uzun bir süre aramızda olamayacak." Çocuklarını kendileri gibi yetiştirmemişlerdi. Onlar dürüsttü, yardımseverdi anne ve babaları ise usta yalancı ve bencillerdi. Bu evin sıradaki yalancı ve bencili Ensar'dı. Bu karısıyla kendi arasında olan bir şeydi. Annesi ona kendi görevini vermişti. Yoksa bu kadar kolay teslim olmazdı. Peki neden küçük oğlunu seçmişti, onun suçu neydi?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Yalanlarda Yananlar
Teen FictionGeçmişin yaralarını taşıyan ancak bundan haberdar olmayan iki genç, ailelerinin sırlarının peşinde koşarken birbirlerini bulurlar ve bir bir tüm yalanlar kırılmaya başlar. Aslında geçmişleri birbirine sıkı sıkı bağlı olan gençler henüz bundan bir ha...