Selene
Gecenin başında Ardor'a bahsettiğim dev ağaçlarla çevrili olan göle ulaştığımızda çok yorgun hissediyordum. Şehrin dışına çıkmayı bir şekilde başarmıştık. Sarayın etrafında ve şehrin her yerinde kara büyücüler vardı. Belli ki beni arıyorlardı. Tüm çıkışlar ve kapılar tutulmuştu ama kimsenin bilmediği gizli geçitten önce saraydan çıkmış sonra da saklanarak şehirden kurtulmuştuk. Ardor göle yaklaşarak ellerini suya soktu. Elleriyle saçını ve yüzünü ıslattıktan sonra ayağa kalktı. Bana dönerek konuşmaya başladı. '' Seni güneyde bulunan gizli merkeze götürmem lazım. Ben elf diyarına giderken orada güvende olursun.'' Hızla ona döndüm. '' Şaka mı yapıyorsun. Ne demek sen giderken ben orada güvende olurum?'' Üzüntümü yaşamaya fırsat kalmadan hem kendimi kurtarmam gerekmişti hem de şimdi bir merkezde kapalı tutulacağımı öğreniyordum. Yeniden. '' Bak bu savaşın içinde yer almayı istediğinin farkındayım ama savaşın zaten sebebi senken ortada öylece oradan oraya gidemezsin. Seni yakaladıkları an her şey biter ve ben bunu riske atamam. Benim tek görevim seni acil bir anda gizli merkeze götürüp güvenliğini sağlamak. Sonrasında da elflerle uzlaşacak elçi olmak.'' Şehirden kaçarken eline geçirdiği bir çantayı açarak içini karıştırmaya başladı. Dediklerine ne kadar sinirlensem de haklı olduğunu biliyordum. Benim yakalanmadan o merkeze varmam lazımdı. Yoksa hem canımdan olacaktım hem de ailemin ve krallığımın intikamını asla alamayacaktım. O çantayı karıştırırken sinirle iç çekip olduğum yere oturdum. '' Bu çantayı nereden buldun ve aldın? İçinde ne olduğunu ya da kimin çantası olduğunu bilmiyoruz.'' Ardor kafasını bile kaldırmadan cevapladı, '' Öncesinde aldığım evin çatısına ben yerleştirdim. Her zaman hazırlıklı olmak lazım.'' Kafamı salladım. Çantadan birkaç parça kıyafet çıkartırken onu izlemeye basladım. Tereddüt etmeden hızlı bir şekilde hareket ediyordu. Keske ben de bu kadar tereddütsüz ve hızlı hareket edebilseydim diye düşündüm. En azdından bu gece için. Ben onu izlerken ağaçların arasında bir hareketlenme oldu. İkimiz de olduğumuz yerlerden fırladık. Bu sefer hazırlıklıydım. Ardor ile birlikte ormanın derinliklerine bakarak bekledik. Bir büyü fısıldayarak kılıcını çekti. Kılıç karanlıkta masmavi bir şekilde parlamaya başladı. Ben de etrafımdaki dalları iyice ayaklandırarak bir kafes oluşturdum. Gelen her kimse bu tuzağa direkt olarak düşecekti. Sessizce beklemeye başladık. Parmak uçlarım karıncalanmış ani bir saldırı yapmak için hazırda bekliyordu. Sesler daha da yaklaştı ve iki gölge hızlıca koşarak tuzağımın içine düştü. Düştükleri anda sarmaşıkları iyice sıkarak yukarı kaldırdım ve bu iki takipçiyi yakından görmek için koşarak yanlarına gittim. Ardor '' Bekle.'' diyerek peşimden geliyordu. Yaklaştığımda hem rahatlamış hem de şaşırmıştım. '' Larina, Marvic? Burada ne işiniz var?'' Hemen sarmaşık kafesini serbest bıraktım ve ikisi de aynı hızla yere düştü. '' Çok özür dilerim yaralandınız mı?'' diyerek endişeyle onalara baktım. Marvic ayağa kalkıp Larinayı da kaldırdı. '' Bunu nasıl yaptın? Yakalandığımızı sandım.'' Marvic nefes nefese kalmış bana bakıyordu. Larina koşup bana sarıldı. '' Saraydan beri sizi takip ediyoruz, bir ara kaybettik ama bu tarafa doğru koştuğunuzu görerek peşinizden geldik. Ah, Sel saray tamamen yıkıldı hayatta kalanlar zindanlara atılıyor. Her şey çok kötü.'' Larina'ya sıkıca sarılarak geri çekildim. ''Annen, baban ve kardeşin kurtuldu mu? Yaşıyorlar mı?'' diye sordum. Başka bir ölüm haberi daha duymak istemiyordum. '' Bilmiyorum. Onları kaybettim. Marvic ile beraber peşinizden kaçtık.'' Bunları anlatırken ağlamaya başladı. Marvic yanında durmuş ona sarılıyordu. Sonra ikimize de sarılarak kısa bir duygusal an yaşadık. Şuan sadece üçümüz kalmıştık ve birbirimizi korumalıydık. ''Sel, baban ve annen maalesef'' sözünü tamamlamasına izin vermeden konuştum, '' Biliyorum o anı görebilecek kadar oradaydım.'' Bir süre daha sarılarak öylece durduk. Biz üçümüz öylece dururken Ardor boğazını temizleyerek varlığını hatırlattı.'' Bu anınızı bölmek istemezdim ama buradan bir an önce uzaklaşmamız lazım. Ayrıca siz de bizimle geldiğinize göre bu kıyafetlerden giyseniz iyi olur. Üzerimizdekilerle gittiğimiz yerlerde fark edilir ve hemen yakalanırız.'' Marvic Ardor'a bakarak '' Bu arada sen de kimsin?'' diye sordu. '' Marvic bu Ardor. Benim özel koruyucu avcım. Beni, bu durumda hepimizi güneydeki gizli merkeze götürmekle yükümlü.'' diyerek araya girdim. '' Daha önce hiç özel bir koruyucu avcıyla tanışmamıştım. Ben Marvic Amore, Selene'nin kuzeniyim.'' Marvic kendini tanıtarak Ardor'a doğru bir adım attı. Ardor gölün ilerisine diktiği bakışlarını kuzenime çevirdi. '' Kim olduğunuzu biliyorum Prens Marvic. Lütfen güvenliğiniz için bu kıyafetleri giyin.'' diyerek çantadaki kumaş parçalarını Marvic' e uzattı. Gerçekten bu ciddiliği ve soğukluğu doğuştan geliyor olmalıydı. Marvic, Larina ve ben çantadan çıkan kıyafetleri alarak ağaçların arasında giydik. Hepimiz gölün kıyısına geldiğimizde Ardorun da üstünü değiştirdiğini fark ettim. Mavi beyaz avcı üniforması yerine, koyu renk bir pantolon ve üstüne açık renk bir gömlek giymişti. Deriden yapılma bir ceketi giymeden önce bıçaklarını gömleğin üzerine geçirdiği kayışlara yerleştirdi. En son kılıcını da pantolonunun kemerine sıkıştırarak olduğu yerde döndü. Hepimiz gösterişsiz ve rahat hareket edebileceğimiz şeyler giymiştik. Göle eğilerek yansımama baktım. Pixielerin ördüğü saçım dağılmıştı. Altın tokları çıkartıp örgüleri tamamen açtım ve saçımı elimle tarayarak düzelttim. Elime biraz su alıp yüzümü yıkadım. Biraz daha saç diplerimi rahatlatıp sudan içtim. Ayağa kalkıp yanlarına geri döndüm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nefes ve Kan
RomanceAmore Prensesi Selene normal prenseslerin aksine tüm hayatı boyunca savaş ve bitki bilimi konusunda eğitim görmüştü. Çünkü amcası taht yenilgisinin intikamını son varis olan Selene'nin canıyla almaya kararlıydı. Ama bu antik ejderha zamanlarına day...