Bir yürekki yanmaz yürek denir mi ona
Sevmek haram yüreğinde ateş olmayana
Bir gününü sevgisiz geçirdinse yazık
En boş geçen günün o gündür inan bana....Ben geldim canolarrrr ❤
🦋🦋🦋
Alparslan’ın eli direksiyonun üzerindeydi ama gözleri görmüyordu. İçini bir yerden tutup kavuran öfke, artık sadece bir duygu değil, teninde gezinen bir yanık gibiydi. Gözleri kararmıştı. Arabanın ani bir frenle meyhanenin önünde durmasıyla birlikte bedenindeki gerginlik daha da sertleşti. Kapıyı öyle bir hızla açtı ki menteşeleri bile bu öfkeye dayanamazmış gibi gıcırdadı. Aracından indi, kapıyı bir yumruk gibi kapattı. Ardından, öfkesiyle beraber meyhaneye doğru yürümeye başladı. Her adımı yerin altını titretiyordu sanki. Burnundan soluyordu; gözbebekleri öylesine daralmıştı ki, insanlıktan çıkmış bir canavarın karanlık silueti gibiydi.
Kapıyı sertçe açıp içeri adımını attığında, içerideki muhabbet bir anlığına sekteye uğradı. Rakı şişeleri, dumanlı havaya karışmış kahkahalar ve gürültü, onun bakışlarıyla dondu. Alparslan gözlerini bir ok gibi masaların üzerinde gezdirdi. Kimseyle göz göze gelmeden, ama herkesin yüreğini sıkıştırarak, tek tek insanları süzdü. Aradığı kişiyi bulması uzun sürmedi. Arka köşede, loş bir lambanın altında, yarı bitmiş bir rakı şişesinin başında, başını öne eğmiş oturuyordu Azad. Gömleği açık, gözleri boşlukta, dudakları sarkık bir ifade içinde, sanki dünyadan kopmuş gibiydi.
Ama Alparslan’ın gözünde bu manzara sadece acizliğin değil, ihanetin ve utanmazlığın portresiydi.
Hiç tereddüt etmeden, neredeyse koşar adımlarla o masaya yürüdü. Meyhanedeki birkaç kişi ayağa kalktı ama kimse araya girmeye cesaret edemedi. Alparslan, Azad’ın önünde durduğunda bir anlığına zaman durdu. Masanın kenarı, Azad’ın eliyle itildiği gibi sallandı.
"Azad!" diye kükredi, sesi meyhanenin duvarlarında yankılandı.
Azad kafasını ağır ağır kaldırdı. Sarhoştu, ama o kadar da değil. Gözleri buğulu, ama Alparslan’ı tanımayacak kadar kayıp değildi. Göz göze geldikleri o anda, Alparslan hiç tereddüt etmeden Azad’ın yakasına yapıştı, tüm gücüyle onu ayağa kaldırdı. Sandalyeler devrildi. Rakı şişesi yere çarptı, bin parçaya ayrıldı. Ardından, Alparslan’ın ne zamandır sıkmayı beklediği o yumruğu, Azad’ın suratına iniverdi.
Tok bir ses yankılandı meyhanede; kemiklerin ve öfkenin çarpışmasıydı bu. Azad, dengesini kaybedip masaya doğru sendeledi. Şaşkındı. Alparslan’ın nefesi hızlanmıştı, göğsü inip kalkıyordu. Yumruğunun izi Azad’ın yüzünde kızarmaya başlamıştı.
"Senin gibisini hiç görmedim!" diye bağırdı Alparslan, sesi artık öfke sınırlarını aşıp acıya karışıyordu. "O kızı ne hale soktuğunu biliyor musun sen?! O çocuk gibi hâlâ titriyor! Senin şeref yoksunu bencilliğin yüzünden!"
Meyhanedeki birkaç adam müdahale etmeye yeltendi ama Alparslan’ın gözlerindeki o karanlığı gören geri çekildi. Bu öfkeye dokunulmazdı. Bu, bir adamın içindeki vicdanla savaşıydı artık.
Azad cevap vermedi. Verecek halde değildi. Hem içtiği alkol hem de kendine bile söylemeye cesaret edemediği gerçekler, dilini bağlamıştı. Ama gözleri, en azından bir pişmanlık taşıyordu içinde. Belki de ilk defa.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
LÂL SES [+18]
Romance[ KÜFÜR VE YETİŞKİN UNSUR İÇERİR !! ] "Ji zilamê ku dê dojehê bide we hez nekin" bana cehennem olmanı hak etmedim diyemedim....yada seni sevecek kadar aklımı kaçırmam.... Sana cehennemi yaşatacak bir adamı sevme... İçimden tek bir şey söyledim ona "...