yeşillere yansıyan silüet

19 3 0
                                    

Kısık bakışlarını kalabalık mekanda gezdirirken ters bir şey gözüne çarpmayınca yakasındaki mikrofona doğru konuştu.
"Yukarı çıkıyorum siz gözünüzü etraftan ayırmayın."

Son kez etrafa bakındıktan sonra üzerindeki siyah gömleğin yakalarını düzeltip merdivenlere doğru ilerledi. Yoğun kalabalığın arasındaki adamlara kısa bir bakış atıp merdivenlerden yukarı çıktı. Uzun koridoru aştıktan sonra kapısında iki adamın beklediği, müzayedenin yapılacağı salona vardı.

İçeri girmeden önce kapıda bekleyen adamlara doğru döndü. "Gözünüzü dört açın. Şüpheli bir şey fark ettiğinizde hemen bana bildirin." Dediğinde adamların ikisi de siyah takım elbiseli adama bakıp hızlıca onu onayladılar. "Emredersin patron!"
Aldığı yanıtla birlikte çok beklemeden kapıyı açıp içeri girdi.

Sandalyelere kurulmuş takım elbiseli onlarca adam ve yanındaki onlarca süslü kadın kürsüde elinde eski bir vazoyu satışa sunan adama odaklanmıştı. Kısaca etrafa bakındıktan sonra yavaşça salonun en arka kısmında ayakta dikilen Loren'in yanına geçti.
Ellerini siyah kumaş pantolonunun ceplerine yerleştirirken bakışları kürsüdeki adamdaydı.

"Herhangi bir sorun yok misafirleri içeri alabiliriz."
Dediğinde Loren burnundan keskin bir nefes alıp ona döndü.
"Yavaş yavaş içeri alın." Diyen Loren'le başını sallayıp yanından ayrıldı.

Salondan çıktıktan sonra hızla aşağı inerken yakasındaki mikrofona doğru konuştu.
"Kırmızı davetiyesi olan misafirleri içeri alın."
Merdivenlerden hızla aşağı inip bodrum kata ulaştığında çelik kapının önündeki adamlara kafasıyla işaret ettiğinde elindeki kartla kapıyı açtılar. Karanlık koridorda yürürken hızla ceketinin iç cebinden çıkardığı dinleme cihazını dilinin altına yerleştirdi.

Koridorun sonunda yine bir çelik kapı belirirken az önceki gibi yine kapıda bekleyen adamlardan biri kapıyı kartla açtı. Hızla içeri doğru ilerleyip depoyu andıran bu yerde sola sapıp toplantının yapılacağı odaya doğru ilerledi. Kapısında beş adamın beklediği odanın önüne geldiğinde elindeki kartı onlara uzattı. İçlerinden biri kartı inceledikten sonra kartı yandaki masaya bıraktı.
"Üzerinizi arayacağız."

Kafasıyla kısaca onayladıktan sonra ellerini başının arkadında birleştirip bir adım geri gitti. Adamlardan biri üzerini didik didik aradıktan sonra belindeki silahı, yakasındaki mikrofonu ve kulağındaki kulaklığı çıkarıp masaya koydu.
"Temiz." Dedikten sonra diğer adam kafasıyla onu onaylayıp çelik kapıyı açtı.

Açılan kapıdan geçip içerisinde koca bir masanın ve büyük bir projeksiyonun olduğu odaya geçti.
Projeksiyonun üzerinde bir medusa figürü ve onun hemen altındaysa "Büyük Medusa Planı" yazıyordu. Sinirden çenesi kasılırken yumruğunu sıktı.
Anlaşılan oruspu çocukları yine haince bir planın peşindeydiler.

Bakışlarını projeksiyondan çekip önündeki masaya bakındı. Masada üzerlerinde tıpkı projeksiyondaki gibi bir amblem olan on iki dosya vardı.
Daha fazla burada duramayacağı için hemen yan taraftaki elemana döndü.
"Her şey yolunda mı?"

Kıvırcık saçlı çocuk hızla Tan'a döndü.
"Evet efendim her şey yolunda. Birazdan davetlilerimizi içeri alacağız." Diyen çocukla birlikte  " İyi" diyip ilerdeki su sebiline doğru ilerledi. Yan taraftan aldığı karton bardağa su doldurdu. Bardaktaki suyu yavaş yavaş içerken dilinin altındaki dinleme cihazını yavaşça bardağa bıraktı. Bardağı dudaklarından ayırdıktan sonra elinde buruşturup çöp kovasına attı.
"Dikkat edin herhangi bir hata istemiyorum." Diyip odadan ayrıldı.

Çöp kovasındaki dinleme cihazı sayesinde  bütün planı dinleyebilecekti aynı zamanda toplantı sonrası oda temizlenip kontrol edilirken dinleme cihazı da çöp kovasıyla birlikte dışarı atılacaktı böylelikle de geride bir delil kalmamış olacaktı. Yani en azından o böyle olmasını umuyordu. Burnuna pis kokular geliyordu ve o iç güdülerine yüzde yüz güvenirdi. Büyük bir şeyin döndüğü kesindi.

Masadaki eşyalarını alıp demin geldiği yolu takip ederek dışarı çıktı. Merdivenleri tırmanıp salona vardığında eski yerine geçip salonu izlemeye başladı. Misafirler yavaş yavaş merdivenlerden aşağı inmeye başlamıştı.

Önünden geçen garsonu durdurup bir bardak viski aldıktan sonra sırtını arkasındaki duvara yasladı. Elindeki viskiyi tek dikişte içtikten sonra bardağı yanındaki masaya bıraktı. Kısık gözleriyle etrafı incelerken yeşil gözlerinin üzerine düşen silüetle birlikte aldığı nefes boğazına düğümlendi. Ya deminki viski tek bardakta bile onu sarhoş edecek kadar iyiydi ya da o artık özleminden ayak üstü rüya görmeye başlamıştı. Lakin şu da bir gerçekti ki hiç bir rüya şu an karşısındaki görüntü kadar güzel olamazdı.

Gözlerini bir kaç kez yumup açmasına rağmen silüeti kaybolmamıştı gözlerinin önünden. Gerçekti. Ne sarhoştu ne de ayak üstü rüya görüyordu, o burdaydı. Aylar sonra onu ilk görüşüydü. Aylar sonra ona bu kadar yakın aynı zamanda da bu kadar uzaktı.

Uzun boyu, esmer teni, gece karası saçları... O buradaydı. Bir kaç metre ötesinde. Dizleri artık onu taşıyamazken bir elini yanındaki masaya dayadı. Bileğindeki kumaşı parmaklarının arasına sıkıştırdı farkında olmadan. Gözleri hâlâ ona kitlenmiş durumdayken göğsü bir körük gibi inip kalkıyordu.

Birkaç adım ötesindeki adamın bakışları yavaşça salonu turluyordu eğer o gözler Tan'a dönerse ne yapacağı hakkında hiçbir fikri yoktu. Ne kaçıp gitmeye mecali ne de onu arkasında bırakmaya yüreği vardı. Şu an istedi tek şey koşup boynuna sarılmaktı. O aşık olduğu kokuyu içine çekmekti. İstediği tek şey ona kavuşmaktı.

Fakat bu imkansızdı. Bunu yapamazdı keza yapsa bile kara gözlü adamın kollarını beline saracağını düşünmek aptallık olurdu. O yüzden hızla toparlanıp burdan ayrılması gerekiyordu. Bakışlarını zorlukla sol tarafına hükmeden adamın üzerinden alıp kısaca etrafına bakındı.
Gözlerine çarpan silüetlerle hızla yerinde dikleşti.
Hepsi buradaydı.

Yerinde ayrılıp -ne kadar ayakları geri geri gitse de- kalabalığın arasına karıştı. Salonda hemen sağ tarafa sapıp mutfak bölümüne geçti. Kalabalığı yararak ilerlerken bir yandan da etrafına bakınıyordu. Sonunda güç bela mutfak kapısından kendi dışarı attığında duvara yaslanıp soluklanmaya çalıştı. Nefesini kesen şey onlardan kaçmak değil onlarla yüzleşmeye olan korkusuydu. Gözlerini kapattığında yine aynı silüet gözlerinin önünde canlanırken acıyla yutkundu.
Aylar sonra ilk kez bu kadar yakındı.

Gözleri yanarken burnunu çekip yaslandığı duvardan ayrıldı. Hızlı adımlarla arabayı park ettiği alana doğru ilerlerken telefonunu çıkarıp Loren'i aradı.
" Çabuk çıkın ordan Türk askerleri mekana sızmış."
Dedi aceleyle ve ne diyeceğini beklemeden telefonu kapattı.

Arabaya bindiğinde kısa bir ana dikiz aynasından yüzüne baktı. Gözleri kızarmıştı. Gözlerini kısa bir an yumup önüne döndü. Kontağı çalıştırıp yola koyulurken bakışları direksiyonun üzerindeki sol elinim bileğine sardığı kumaş parçasına takıldı.
Burnunun direği sızlarken bez parçasının ucunu elinin içinde sıkıştırıp gaza iyice yüklendi.

Sadece uzaktan kısacık bir an onu görerek böyle oluyorsa bir gün gerçekten karşılaştıklarında ne halde olacağını tahmin bile edemiyordu.
Bir tarafı o karşılaşma gününü iple çekerken diğer tarafı bunun asla gerçekleşmemesi için dua ediyordu.







Bayyy.

Tertip  (Gay)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin