"of, imdat diye bağıracağım şimdi yemin ederim!" diye mırıldanırken patenlerimi giyinmeye çalışıyordum. ayaklarıma artık küçük gelmeye başlayan patenlerim 'artık yenisini al!' diye bağırsalar da umursamadan hâlâ bunları giyinmekte ısrar ediyordum.
sonunda sol pateni de giyinmeyi başarınca derin bir nefes aldım. ayakkabılarımı poşete koyup sırt çantama attıktan sonra şapkamın üzerine kulaküstü kulaklıklarımı geçirdim. "skating." isimli playlistimi açtıktan sonra telefonumu da çantamın ön gözüne koyup ayağa kalktım.
kaymaya başlarken müzik de kulaklarımı doldurmaya başlamıştı bile. gittikçe hızlanırken yaşadığımı hissettiğim nadir anlardan birindeydim. kollarımı iki yana açarak bağırdım. sesim gecenin karanlığında kaybolurken gülmeye başladım. biri beni görse muhtemelen deli zannederdi, ama düşününce hepimiz biraz deli değil miyizdir zaten?
soğuk hava iliklerime işlerken üşümek daha az umurumda olamazdı. on beş dakika kadar daha cenneti yaşadıktan sonra evren benden nefret ettiğini hatırlamış olacak ki tekerlekleri patene bağlayan vida çıkmış ve ben de yeri boylamıştım.
"anasını sikeyim ama ya!" dedim sinirle. şort giyindiğimden dolayı çıplak olan dizlerim kan içindeydi. kötü düşmüştüm, ayağa kalkamayacak haldeydim. hem bacaklarımın acısına hem de patenimin düşmüş olan vidasını bulamamamın sinir bozukluğuyla yeri yumrukladım.
"şansını sikeyim senin adal, vura vura camın üzerine mı vurdun cidden?" şimdi de elim kanamaya başlamıştı. bu akşam tamamen bir şaka olmalıydı.
eve nasıl gideceğimi düşünürken abimi aramak aklıma gelmişti ama biraz yerde oturup soluklanmak istemiştim. sinir bozukluğuyla gözümden düşen tek damla yaşı anında sildim.
birkaç dakika boyunca kulaklığım kırıldığından dolayı telefonun hoparlöründen gelen şarkı sesiyle oturdum.
"ya bizi böyle yakalarlarsa, kapının ardında sevişirken?" diye mırıldanarak şakıya eşlik etmeye başlamıştım.
"ya bizi böyle gören olursa, koridorda sessizce öpüşürken?" arkamdan gelen sese şaşırmıştım ancak bakma zahmetine girmedim. bu saatte sahildeyse muhtemelen ayyaşın tekiydi zaten.
"anamız babamız yok deriz." aynı anda eşlik etmemizle sonunda arkamı döndüm.
düşündüğümün aksine oldukça ayık gözüken, muhtemelen 20-21 yaşlarında biriydi. hafifçe çıkmış sakallarının onu çekici göstermediği gibi bir yalan söyleyemezdim. ayrıca uzun boyluydu da, en az 1.85 vardı. benim boyumun 1.72 olduğu düşünülürse bana göre bayağı uzun kalıyordu.
"patenden mi düştün?" vay anasını nasıl anladın dercesine baktığımda güldü.
"pekâlâ, saçma bir soru oldu. kalkabilecek misin, yardım edeyim mi?" dedikten sonra elini uzattı. yardımını kabul ederek elini tuttum ve ayağa kalktım ama kalktığım anda bacaklarımın beni taşıyamayacağını hissettiğimden çocuğa tutundum. o da hemen belimi kavramıştı düşmemem için.
"evin nerede, seni alabilecek biri var mı?"
"evim uzak, abimi arayabilirim beni alması için ama muhtemelen uyuyordur." dedim ilk kez konuşarak.
"gel, ben bırakayım seni. önce bir eczane bulalım, pansuman yapsınlar. mikrop kaparsan çok sıkıntı çekersin." dediğinde kaşlarımı çattım. neden birden bana yardım etmek istemişti ki? güvenmeli miydim? gece üçte sahilde tanıştığım bir adamın arabasına binmek ne kadar mantıklıydı?
"olur. teşekkür ederim." diye mırıldandığımda kolunu omzuma attı ve yürümeme yardım etti. kısa bir yürüyüşten sonra beyaz bir arabanın önünde durdu. arabanın kilidini açtıktan sonra önce benim için ön koltuğun kapısını açtı, ben oturunca kendisi de sürücü koltuğuna geçti. arabayı çalıştırıp anayola girene kadar sessizdik.
"ben feza, bu arada." dedi radyodan şarkı açmaya çalışırken.
"adal." diye mırıldandım. sonunda istediği gibi bir şarkı bulmuş olacak ki radyoyla oynamayı bıraktı. kırmızı ışıkta durduğumuzda cebinden sigara paketi çıkarttı ve kendisi bir dal aldıktan sonra bana uzattı. "kullanıyor musun?"
"evet." dedikten sonra ben de bir dal aldım. camları açtıktan sonra çakmağıyla önce kendi sigarasını yaktıktan sonra bana uzanıp ağzımdaki sigarayı da yaktı.
"kaç yaşındasın?" dedi sigarasından derin bir nefes çekmeden önce.
"19. sen?"
"21. okuyor musun?"
"mezuna bıraktım. sen okuyor musun?" başını iki yana salladı. "müzikle ilgileniyorum. ufak bir grubumuz var, barlarda falan sahne alıyoruz arada."
"çok güzelmiş." dedim. ben de müziğe yeteneğim olmasını isterdim. müzik dinlemek benim için her şeydi. kelimenin tam anlamıyla her şeyi müzikle yapardım.
"bir gün gelip dinlemek istersin belki." diye mırıldandığında gülümsedim.
"çok isterim."
birkaç dakika kadar sessizliğin ardından nöbetçi bir eczane bulmuş ve önünde durmuştuk. yine yürümeme yardım etmesiyle beraber eczaneye girip durumu anlattıktan sonra eczacının oturmamı söylediği tabureye oturdum. yarım dakika kadar sonra elinde birkaç ilk yardım malzemesiyle yanımıza gelmişti.
pamuğa sürdüğü tendürdiyotu dizime sürmeden önce uyardı, "bu biraz yakacak." başımı salladım. canımın yanması pek de umurumda değildi. acı eşiğim yüksekti, zaten alışıktım da canımın yanmasına.
dizimin yanmasıyla derin bir nefes aldım. o kadar da etkilememişti. yarayı temizledikten sonra sarmıştı. aynı işlemleri diğer dizime ve elime de yaptıktan sonra bir krem vermişti iyileşene kadar sürmem için.
işimiz bittiğinde tam ücretini ödemek için cüzdanımı çıkartacaktım ki feza benden önce davranıp kadına parayı uzattı.
"bunu yapmana gerek yoktu." diye homurdandım eczaneden çıkarken. "önemli bir şey değil zaten, ama illa ki borcunu ödemek istiyorsan ayın yirmi sekizinde arena'da sahne alacağım, beni izlemeye gelirsen borcunu fazlasıyla ödemiş olursun." kıkırdadım. "orada olacağım."
arabaya bindiğimizden beni eve bıraktığı süreye kadar olan zaman ona evi tarif etmem dışında sessizlikle geçmişti. binanın önünde durduğumuzda her şey için teşekkür ettim ve arabadan indim. gitmeden önce camdan bana seslenip, "yirmi sekizinde görüşürüz patenci çocuk." demişti. "orada olacağım!" diye geri seslendikten sonra sendeleyerek binaya girdim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
anamız babamız yok deriz // bxb
Romancetetikleyici uyarısı: depresyon, cinsel istismar, mental bozukluklar. ya bizi böyle yakalarlarsa, kapının ardında sevişirken? ya bizi böyle gören olursa, koridorda sessizce öpüşürken? anamız babamız yok deriz. evimiz yurdumuz yok deriz.