mahalle baskısı

122 13 7
                                    

feza'dan

adal kucağımda uyuyakalmıştı, normaldi çok yorulmuştu. onu orada öyle görünce kafayı yiyecek gibi olmuştum. neden bir anda ona böyle değer vermeye başlamıştım bilmiyordum, onu daha tanımıyordum bile. muhtemelen yalnızca etkilenmiştim ama bakışları, hareketleriyle beni çekiyordu. saçlarını okşuyordum, bu onu rahatlatmış olacak ki uykusunda gülümsemişti. onu rahatsız etmeden bir sigara yaktım denizi izlerken. o adamı bulacaktım. kimsenin birine böyle bir şey yapmaya hakkı yoktu, muhtemelen bu gün adal için bir travmaya dönüşecekti, bunu tahmin edebiliyordum. kız kardeşim de benzer şeyler yaşamıştı, o da adal gibi panik ataklar geçirip dururdu. onu kurtaramamıştım, ama adal'ı kurtaracaktım. bunu kız kardeşime borçluydum, birinin daha bu şekilde yok olmasını izleyemezdim.

cebimden telefonumu çıkartıp arena'nın ortaklarından biri olan arkadaşımı aradım. bilse bilse o adamı o bilirdi, zaten kavga çıktığında da oradaydı. ismini, adresini öğrenmem gerekiyordu.

"alo, fatih, ne yapıyorsun?" söylediklerini dinledim.

"sahildeyiz, iyi iyi merak etme, uyuyakaldı, çok korkmuş." 

"evet, sana da onu soracaktım, bu adamın adı adresi falan lazım bana. bırak şimdi ne yapacağımı." 

"murat öksüz. tamamdır. merak etme sen. hadi, tamam kolay gelsin. iyi geceler." telefonu kapattıktan sonra adal'ı hafifçe dürttüm. sıçrayarak uyandığında ben de korktum.

"uyuya mı kalmışım? kusura bakma." gülümsedim, "saçmalama önemli değil. ama geç oldu, eve bırakayım seni istersen."

başını salladı, "olur, teşekkürler." başımı 'önemli değil' manasında salladıktan sonra önce ben ayağa kalktım, sonra elimi ona uzatıp kalkmasına yardım ettim. yavaşça yürüyerek arabaya ulaştığımızda hâlâ uykusu varmış gibi gözüküyordu. onu ön koltuğa oturttuktan sonra sürücü koltuğuna geçip arabayı çalıştırdım. birkaç saniye içinde tekrar uyuklamaya başladığını fark ettiğimde güldüm kendi kendime. çocuk gibiydi aynı.

önceki günden hatırladığım yollardan giderek çok geçmeden evinin önüne ulaşmıştık. arabayı durdurduktan sonra fısıldadım korkutmamak için, "adal." yine sıçrayarak uyanmıştı. en ufak sese ve temasa bu kadar irkilmesinin ardında bir şeyler vardı muhtemelen, ileride öğreneceğimi düşündüm.

"geldik mi?" dedi uykulu sesiyle. başımı salladım. "merdivenleri çıkabilecek misin yardım edeyim mi?"

"çıkarım ben, merak etme." tam kapıyı açacakken durdurdum. "dur, numaramı vereyim sana, bir şey olursa yaz ya da ara direkt, tamam mı?" başını salladı telefonunu uzatırken. numaramı girdikten sonra önce kendimi çaldırdım, sonra geri verdim.

"iyi geceler, sahnede çok iyiydin." dedi arabadan inerken.
"teşekkür ederim, iyi geceler." dedikten sonra onun binaya girmesini bekledim, daha sonra arabayı çalıştırarak fatih'in verdiği adrese doğru sürmeye başladım.

varmama az kalmıştı ki kaldırımda bir kavga dikkatimi çekti. arabayı yaklaştırınca kim olduklarını çıkartabildim.

hızlıca arabadan inip kilitledikten sonra bugün adal'ın yanında gelen arkadaşına yardım etmeye gittim.
kendisi de çok iyi hallediyordu zaten, adamın ağzı yüzü dağılmıştı ama çocuğun sadece dudağı hafif kanamış gibi gözüküyordu.

çocuk beni görünce dikkatinin dağılmasını fırsat bilen adam karnına bir yumruk geçirmişti.  çocuk iki büklüm olurken adamı arkasından yakalayıp yere fırlatmıştım.

yüzüne ard arda yumruklarımı indirdikten sonra artık yeterli olduğunu düşündüğüm zaman yüzüne tükürüp ayağa kalktım. çocuk da o sırada kendine gelmişti.

adamın kalkacak hali kalmadığından tanışmak için elimi uzattım. "feza ben, sen adal'ın arkadaşısın değil mi?" başını salladı.
"oğuz, teşekkürler yardımın için." güldüm.
"ihtiyacın yoktu zaten, hırsımı çıkartmak için daldım sadece." o da güldü. sonra  adama doğru eğilip bir tekme attıktan sonra, "eğer şikayet falan edecek olursan, tüm mahalleye yayarım senin on dokuz yaşındaki bir erkeği taciz ettiğini. sonrasını sen düşün istersen." adamın cevap vermesine izin vermeden bana döndü.
"adal nerede?"

"eve bıraktım." yüzünü buruşturdu,
"hassiktir ya, benim yanına gitmem lazım onun." kaşlarımı çattım,
"biraz daha iyi gibiydi, endişelenme."

"onu tanımıyorsun." dediğinde başımı salladım. evet, haklıydı. tanımıyordum. henüz.

"gel seni bırakayım o zaman." dediğimde başını salladı.
"çok iyi olur, eyvallah."

arabaya geçtikten sonra telefonunu çıkartıp birini aradı.
"akif abi, geldi değil mi adal eve?"

"biliyorum abi, babanlardan falan uzak tut, geliyorum ben yoldayım."

telefonu kapattığında kafam soru işaretleriyle dolmuştu ama özel hayatıydı sonuçta, burnumu sokamazdım. o yakınlığa  gelirsek bir gün anlatırdı zaten.

eve vardığımızda, "eyvallah feza," diyerek indi oğuz, ben de çok geçmeden eve gitmek için arabamı çalıştırdım.

anamız babamız yok deriz // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin