kimseyi takmadan yasamak varken,

52 6 12
                                    

feza

telefonu kapattıktan sonra hızlı bir şekilde evden çıkıp arabaya bindim. adal'ın attığı konumu açıp sürmeye başlarken götüreceğim kafeyi beğenip beğenmeyeceğini düşünüyordum. 

kısa sürede evine yakın bir parka ulaştığımda bankta oturan adal'ı gördüm. hemen çağırmak yerine biraz uzaktan izlemek istedim, böyle düşününce korkutucu oluyordu ama yalnızca kulaklığını takmış ve müzik dinlerkenki huzurlu hali çok hoşuma gitmişti.

birkaç dakika geçmişti farketmeden, çok beklediğimi anlayınca telefonumu elime alıp adal'ı aradım. aslında çok uzakta değildim, korna da çalabilirdim ama ani seslere karşı duyarlılığını bildiğim için korkutmak istememiştim. 

telefon tek çalışta açılınca direkt, "geldim." dedim. etrafına baktıktan sonra arabayı görüp ayaklanarak arabaya geldi. ön koltuğa geçtiğinde ona döndüm, "çok mu beklettim?" 

gülümsedi, "bilmem ki, müziğe dalmışım." ben de gülümsedim ve arabayı çalıştırmadan önce paketimi alıp bir dal uzattım. iki dal alıp önce birini yakıp bana verdiğinde gülümsedim. kendi sigarasını da yaktıktan sonra arabayı çalıştırdım.

"nerede bu bahsettiğin kafe?" gözümü yoldan ayırmadan cevap verdim, "çok uzak değil." 

cevaptan tatmin olmasa da daha fazla sormadı ve radyoyla oynamaya başladı. güzel bir şarkı bulduğunda yüzünde çocukça bir galibiyet ifadesi belirmişti. istemsizce ben de gülümsedim, bu halleri çok hoşuma gidiyordu.

çok geçmeden kafeye vardığımızda arabayı durdurdum. "feza burası çok güzel görünüyor!" kafenin dışındaki gökkuşağı süslemelerini görünce verdiği tepki buydu. "sen bir de içini gör." dedim kıkırdarken. bir çocuk hevesiyle araban inerken ben de peşinden gittim. seveceğini biliyordum.

içeri girince kasadaki arın'la selamlaştım.
"arın, kardeşim nasılsın?" sarılırken gülümsedim, burayı ben de çok seviyordum.
"nerelerdesin be feza, özlettin kendini." dedı sırtımı sıvazlarken.

adal kenarda çekingence etrafı inceliyordu, arın'dan ayrılırken kolumu uzatmaya yeltenerek adal'a baktım izin almak için. fobisi şu an ne durumdaydı bilmiyordum, rahatsız olacağı bir şey yapmak istemedim.
hafifçe başını sallayarak onayladığında kolumu omuzuna attım.

"bu adal, benim.." düşündüm, ne diye tanıtacaktım?
arın anlamış olacak ki devam etmemi beklemeden başıyla selamladı, "selam, ben arın." adal gülümsedi, "selam, memnun oldum."

boş masa bulmak için etrafta göz gezdirdikten sonra pencere kenarında boş bir masa görmemle oraya ilerledim.

adal'la karşı karşıya oturduktan sonra yine arkadaşım olan garson siparişimizi almak için yanımıza geldi.

"alina, selam, naber?" dedim sevecenlikle. uzun boylu kız da bana gülümseyerek, "iyidir feza, bildiğin gibi işte, uğraşıyorum." dedi. trans olduğu için çok zorluk çekiyordu ama ona destek olan bir sürü insan vardı neyseki.

gülümsedim, "ben americano alacağım, adal sen de americo istersin sanırım?" dedim. acı kahveyi daha çok sevdiğini biliyordum.

adal başını salladığında alina elindeki deftere not alıp mutfağa ilerledi.

birkaç saniyelik sessizliğin ardından adal mırıldandı.
"burası... özgür hissettiriyor." gülümsedim. bu kadar homofobik ve nefret dolu bir ülkede bizim gibi insanlarla beraber olmak ve sevgiyle karşılanmak gerçekten çok güzeldi.

burada çalışan herkes queer'di, müşteriler de genellikle ya queer ya da destekleyici insanlardı. kafenin süslemeleri rengarenkti, çok güzel şarkılar çalardı ve çoğunlukla herkes birbirini tanırdı.

çok geçmeden kahvelerimiz geldiğinde konuşacak konu aramadım. adal hâlinden memnun görünüyordu, kahvesini içerken şarkıya odaklanmış bir şekilde gülümsedi.
ben de onu izlemekten memnundum.

Yayımlanan bölümlerin sonuna geldiniz.

⏰ Son güncelleme: Feb 27 ⏰

Yeni bölümlerden haberdar olmak için bu hikayeyi Kütüphanenize ekleyin!

anamız babamız yok deriz // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin