ebesinin...

100 8 1
                                    

adal

her ne kadar inandırıcı gelmese de olayın üzerinden günler geçmişti. kaç gün mü?
bilmiyordum.
bu sürede yataktan neredeyse hiç çıkmamış, kimsenin aramalarına ya da mesajlarına cevap vermemiştim. öyle ki, babam bile bir sorun olduğunu anlamış gibi üzerime gelmiyordu.

oğuz her gün geliyordu tabi, beni dışarı çıkmaya ikna etmeye çalışıyordu.
dersleri de salmıştım, sadece yatıyor, uyuyor, kabus görüp geri uyanıyordum.

tekrardan akşam saatlerinde gözlerimi açtığımda boş olan midemin bulandığını hissettim.
sonunda ayağa kalktım ve ağır bir baş dönmesiyle kapıya adımladım. bir süre kapı pervazına tutunarak dengemi sağladıktan sonra kapıyı açıp koridorda ilerledim.

sanırım kimse yoktu evde, tüm ışıklar kapalıydı. telefonum günlerdir kapalıydı bu yüzden saate de bakmamıştım. salona girip televizyonun altındaki saate baktım.

22.11

adımlarımı mutfağa yönelttim. ışığı ilk açtığımda gözlerimin kamaşmasıyla duraksadım. ne zamandır ışık görmüyordum?

sonunda alışınca buzdolabını açıp ne var ne yok diye baktım. birkaç tencerede yemek vardı ama kokusunun bile midemi bulandırdığını fark edince buzdolabını kapattım ve kahve yapmak için kettle'ı açtım.

sigaram olmadığını fark edince abimin odasında her zaman bulundurduğu paket zulasını hatırladım. su kaynarken abimin odasına gidip benim içtiğimden daha pahalı olan sigara paketlerinden birini ve bir çakmak alıp odadan çıktım.

mutfağa geri döndükten birkaç saniye sonra kettle'dan gelen 'tık' sesi suyun kaynadığına işaretti. parmak uçlarıma çıkarak üst dolaptan kahve paketini aldım. hiç tatlı bir şeyler içesim olmadığı için süt veya şeker çıkartmakla uğraşmadım.

bir buçuk kaşıkla yaptığım kahvemi ve sigarayı alarak balkona geçtim. her zamanki yerime oturduktan sonra paketi açıp dudaklarıma bir dal yerleştirdim. günlerdir sigara bile içmemiştim.

dalı yakıp zehri içime çektiğimde hafifçe gülümsedim. bu hissi seviyordum.

dumanı üfleyip derin bir nefes aldıktan sonra boşluğa daldım. ne düşündüğümü de bilmiyordum, beynim boş gibiydi.

sigaranın sonuna geldiğimde küllüğe basarak söndürdüm.

sonunda telefonumu açmam gerektiğini düşündüm. anlık bir kararla odama gidip telefonumu aldım ve geri döndüm.

yandaki açma tuşuna uzun basıp telefonun açılmasını bekledim.
yarım dakika kadar bekledikten sonra ekran açıldı. telefon internete bağlandığı anda bildirimler yağmaya başladı.

bir süre bitmesini bekledikten sonra göz attım.
oğuz'dan sayısız cevapsız arama ve 67 tane mesaj vardı.
instagram'dan gelen beğeni bildirimlerini direkt es geçtikten sonra feza'dan gelen bildirimlere baktım.

23 cevapsız çağrı ve 48 mesaj.

whatsapp'tan mesajlara girince en son mesajın on beş dakika önceden olduğunu gördüm.

+90533*******
~feza
lütfen gördüğün zaman bana ulaş.

derin bir nefes aldım. endişelenmiş miydi? onu aramayı aklıma not ettikten sonra oğuz'u aradım.

ilk çalışta açıldı.
"adal! sonunda açmışsın telefonunu, iyi misin? evde misin? geleyim mi yanına?"
hafifçe kıkırdadım.
"iyiyim oğuz, evdeyim. gelmene gerek yok, yarın parka gideriz olur mu?"
"olur tabi oğlum, haber ver bana."
"tamamdır." diyerek telefonu kapattım. daha sonra tekrardan whatsapp'a girip feza'nın numarasını kaydettim.
telefon uygulamasını açtıktan sonra ismine tıkladım ve çalmaya başlayan telefonu kulağıma götürdüm.
fazla çalmadan açıldı.

"adal, iyi misin?" sesi telaşlı geliyordu.
"iyiyim." diye mırıldandım ama sesimden iyi olmadığım direkt anlaşılıyordu.
"değilsin, değil mi?" gözlerim anında dolarken burnumu çektim.
"evdesin değil mi?"
"evet."
"geliyorum." cevap vermeme izin vermeden telefonu kapatırken babamların daha ne kadar dışarıda olacağını öğrenmek için abimi aradım.

anamız babamız yok deriz // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin