*Medyayı mutlaka dinleyin!*
Kyungsoo bıkmıştı.
Katlanmak zorunda olmadığı bir tavırla haftalardır uğraşıyordu ve nedenini asla anlamıyordu. En başından beri sabırlı ve anlayışlı olmaya çalışmıştı ancak yirmi küsür yaşında adamlardı. Bu çocukça hareketlerle harcayacak bir dönemi yoktu. Jongin'den hoşlanmaya başlamıştı, onun da kendisine boş olmadığını düşünüyordu lakin belli ki yanılmıştı.
Kendi kendine gelin güvey olmuştu. Öyle ki Jongin şu an yüzüne dahi bakmıyordu ve bu onu kırmaktan başka bir şey yapmıyordu. Duygularını ona açabilmek istiyordu, gidip bağırmak istiyordu. Halbuki onu görmeyi bile beceremiyordu. Etrafında dört dolanan insanlar bir yana, kendini gördüğü an kaçıyordu. Ödevleri hakkında dahi tek kelime konuşamıyorlardı.
Kyungsoo yorulmuştu.
Daha fazla dayanamayacaktı bu duruma. Hislerinin bir anda darbe yemesine ve hayal kırıklığına uğramasına zaten alışamazken bir de üstüne dönem ödevlerinden kalmanın sorumluluğunu kaldıramıyordu. Kalbi hiç beklemediği bir anda kırılmıştı ve kim kırdıysa hesabını soracaktı ondan.
Sert ve hızlı adımlarını attı okulun koridorlarında. Mermerden yapılmış eski binanın duvarları onun sesiyle sarsılıyordu. Chanyeol'ü de bugün hiç görmediğinden bir Allah'ın kulu yoktu onu durdurabilecek. Tek başınaydı ve uzun zaman sonra ilk defa aklına ne eserse yapacaktı. Jongin'i nerede bulacağını bilmiyordu gerçi.
Sınıfların içine bakıp aradı onu ancak ortak dersliklerinin hiçbirinde yoktu. Kantinde olabileceğini düşünüp merdivenleri hızla inerken aniden gökte aradığını yerde bulmuştu. Esmer çocuk kendisine doğru yürüyordu. Başı eğik olduğundan henüz Kyungsoo'yu fark etmemiş gibiydi. Adımlarını yavaşlatıp tam da onun üstündeki merdivende durdu.
Jongin onun çekilmesini beklerken dikilmeye devam eden serserinin kim olduğunu merak ederek başını kaldırdığında Kyungsoo ile burun buruna gelmişti. Hafifçe sendeleyip arkaya doğru düşecekken kısa olanın onu belinden tutup kendine çekmesiyle kendi de refleks olarak kollarını onun beline sardı. Yüzleri birbirine fazlasıyla yakınlaştığında ikisinin de gözleri kocaman olmuş ve bu sefer sağlam adımlarla birbirlerinden ayrılmışlardı.
Kyungsoo onun olduğu merdivene indiğinde kalp atışlarının hızlandığını çaktırmamak için elini göğsünde bağlamıştı. Jongin ise olayların şokundan konuşmayı ya da kaçmayı becerememişti.
"Merhaba Jongin."
"Merhaba." Kyungsoo diğerinin içine kaçan sesiyle tüm etkilenen hücrelerini susturup yeniden öfkelendi. Neden buraya geldiğini şimdi hatırlamıştı. Birilerine sorması gereken bir hesap vardı.
"Neden benden kaçıyorsun?"
Jongin az kalsın tükürüğünde boğuluyordu. "Ne? Neden senden kaçayım ki?"
"Bakışlarını dahi kaçırıyorsun. Bana yalan söylemeyi bırak. Derdin ne?"
Esmer olan uzun zamandır onu görmediğinden sinirlenmek yerine aslında onu özlediğini yeni fark ediyordu. Konuşmak bir yana dursun mesaj dahi atmıyorlardı birbirlerine. Bakışlarını, konuşmasını ve duruşunu özlemişti. Onun yanında olmasının nasıl bir his olduğunu unutmuştu. İçinde köpüren o volkan biraz durulduğundan bunu çok daha iyi farkına varıyordu. Ancak bu sefer Kyungsoo'yu sinirlendirmiş olmalıydı ki kısa olan kendisine daha önce hiç bakmadığı kadar sert bakıyordu.
"Bir derdim yok sadece yoğundum."
"Neyle yoğundun?" Sesi yükseldi beyaz tenli çocuğun. "Bir tane ödevimiz var sadece yapmamız gereken zaten. Onu da birlikte yapıyorduk hatırlarsan."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Dostlar ve Düşmanlar
Short StoryJongin İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrencisidir. Tek isteği okulda başarılı olmaktadır. Do Kyungsoo da İngiliz Dili ve Edebiyatı öğrensidir. Tek isteği sessiz sakin bir okul hayatıdır. İkisinin de istekleri yarım kalacaktır.