XXXVI

8K 365 89
                                    

''Yaktığımdan daha büyük ateşlerde yandım

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

''Yaktığımdan daha büyük ateşlerde yandım.
Yorgun bir hayvanım, alevden bir kırbaç böğrüme iniyor.
Şairlerin metaforlarının asıl anlamını buldum.
Her gece kendi kanımın yangınında uyanıyorum.''

Ateşler / Marguerite Yourcenar

***

Büyük bir gürültüyle bir şimşek daha çaktı ve kapalı olan gözlerim korkuyla sonuna dek açıldı. Odanın içini parlak bir ışık huzmesi aniden aydınlatarak hızla gözden kayboldu. Bir dağ ya da büyük bir toprak parçası, parçalanarak ikiye yarılıyormuş gibi gökyüzü defalarca kez gürledi. Dışarıda büyük bir kıyamet kopuyor, öyle ki fırtınanın şiddetli sesi camları titretip uğuldatıyordu.

Küçük bir çocukken her fırtınada bu korkunç sesleri duymamak için ellerimle kulaklarımı sımsıkı kapatıp yatağımın altına saklanırdım. Şu anda da tek yapmak istediğim şey buydu: Ellerimle kulaklarımı kapatmak ve yatağın altına girip bir daha hiç bulunmamak üzere saklanmak.

Kar tanelerinin cama şiddetle çarpma seslerini duyduğumda anladım. Kadınların az evvel bahsettiği kar fırtınası çoktan başlamıştı. Kıyamet mi, yoksa büyük bir tufan mı kopuyordu bilmiyordum ama gökyüzü yarılıp parçalara bölünerek yeryüzüne düşüyormuş gibi, şimşekler art arda çakıyordu.

Ancak beni korkutan şey ne art arda çakan şimşeklerin acı çığlıkları, ne de camı her an kıracakmış gibi pencerelere sertçe çarpan kar tanelerinin ürkütücü sesiydi. Ben, yüzleşmek üzere olduğum o canavardan, o canavarın bana yapabileceklerinden korkuyordum. Şu anda hayatta olmamın bir sebebi olmalıydı. Hayır, beni hayatta bırakmasının bir sebebi vardı. Bu sebep her neyse, ortadan kalktığı anda sonumun diğerleri gibi olacağından emindim. Kanlı, dehşet verici bir ölüm... Cansız bedenimi izbe bir yere atıp ateşe verecek ve belki de nerede, nasıl öldüğümü hiç kimse çözemeden yok olup gidecektim. Bir yerlerde yokluğumu fark edip beni arayan birileri olduğunu bile sanmıyordum. Aklımı kaybetmek üzere olduğumun tuhaf bir şekilde farkındaydım. Ölmekten ya da kaybolmaktan işin aslı o kadar da çok korkmuyordum. O yangın gece kulübünde çıkmadan önce, saldırıya uğradığımızda ölümle burun buruna gelmiştim. Ne canımın acısı, ne de gördüğüm tüm o korkunç yaratıklar... Hiçbiri beni onun kadar korkutmuyordu. Bu öyle bir korkuydu ki arkasında saklanan belirsizlikler ve sebepler, kalbimi yerinden söküp alacak bir pençe gibi tam göğsümün üzerinde duruyordu.

Ben, Diablo'dan ölesiye korkuyordum.

Gözlerimi tekrar kapadığımda kirpiklerimin arasından düşen birkaç damla yaş, yanaklarımın kenarından süzülerek çenemin altında toplandı ve çıplak tenimin üstüne birer buz parçası gibi peş peşe döküldü. Korkularım, endişelerim ve kabullenmekten kaçınıp durduğum, daha yasını dahi tutamadığım acılarım, onun karanlık varlığının belirmesiyle birlikte üzerime doğru saldırıya geçmiş gibiydi. Kaçıp saklanacak, kendimi ondan koruyup kollayacak bir sığınağım ya da güç alacağım herhangi bir dayanağım yoktu. Karanlık varlığının gölgesini gözlerimi kapatsam da üzerimde olduğunu, nereye gidersem gideyim peşimden geleceğini hissetmekle kalmıyor, biliyordum. Ruhuma işlenmiş bir mührün, çirkin ve uğursuz bir izi gibi, sadece benim görebildiğim bu karanlık gölgeyi gittiğim her yere yanımda götürüyordum. Belki de gerçekten öyleydi. Başından beri kendimde tuhaf bulduğum, gizlemeye çalıştığım asıl benliğim, zihnimin derinliklerinde bu gerçeği biliyor ve kabul ediyor olabilirdi. Zincirlemeye çalıştığım düşüncelerimin arasında zehirli bir yılan gibi dolaşan arzularım, beni tehlikenin tam ortasına atmaktan asla korkup çekinmiyordu.

GECEYARISI TANRISI: DIABLO (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin