BÖLÜM 6

77 6 0
                                    

Sessizlik bir çığ gibi düşmüştü ortaya. Ve bu sessizliğin artık canımı sıktığının farkındaydım. Şu an ben ona bakıyordum, o bana bakıyordu. Az önce söylediği şey değil de, bunu nereden öğrenmiş olabileceğiydi beni şaşırtan.

Cidden, nereden öğrenmiş olabilirdi?

Bilmiyordum. Ne cevap vereceğimi ya da vermem gerektiğini de bilemiyordum. Sessizce uzaklaşsam daha fazla şüpheye düşecekti ve o zaman da bütün planlarımız suya düşecekti. Ne de olsa annesiydi. Engelleyecekti.

Bir sürü kelimenin havada uçuştuğu bu gürültülü sessizlik beni tam anlamıyla rahatsız etmişti.

Aslında bazılarının değmediği şeyler vardı bu hayatta.... Mesela konuşmaya bile değmeyen insanlar gibi.

Ben hâlâ garip bir şekilde sessizliğimi korurken, o bir kere daha konuştu.

"Herhangi bir cevap vermediğine göre bu beni doğruladığını gösteriyor sanırım?" dedi sorarcasına. Başımı sağa sola doğru salladım birden. Ona doğru yaklaşarak aradaki mesafeyi en aza indirdim.

"Hayır..." dedim. "Sadece böyle saçma ve olanaksız bir şeyi nasıl bana söyleyebildiğini düşünüyordum."

Yine de konuşma tarzıma özen gösteriyor, dikkat ediyordum.

Bir süre yüzüme baktı öylece. Söylediğimi yalanlayacak bir şeyler aradığının farkındaydım. Fakat bende daha fazla burada durmamam gerektiğini biliyordum.

Derin bir nefes alırken, "bak, benim mesleğim belli olmuyor mu zaten?" dedim aynı zamanda üzerimi işaret ediyordum. Ne de olsa aynı kıyafetlerimle çıkmıştım dışarı. Bana dikkatle bakıyordu. Hafiften de kaşları çatılmıştı. Bakışlarım onunkinin aksiydi. Olduğu gibi değil, olması gerektiği gibiydi.

Bir süre sonra başını olumsuz anlamda salladı. "Hayır, o fotoğraftaki üniformalı kızın sen olduğuna eminim."

Duyduğum cümleyle birlikte kaşlarını çatma sırası şimdi bendeydi. Ne fotoğrafından bahsediyordu?

"Ben..." dedim ve derin bir nefes aldım. "Ben seni anlamıyorum gerçekten." diye sürdürürken gözlerimi baygın bir şekilde devirmiştim. "Hem ayrıca, insan insana benzeyebilir."

Ardından dudaklarımı hınzırca ve çekici olduğunu bildiğim bir şekilde kıvırdım. "Beni istiyorsan bu şekilde sohbet etmeye çalışmana gerek yok. Direkt açıkça söyleyebilirsin. Seni reddetmem, bunu bilmen lazım."

Gözlerinin içine bakıyordum veya bakmaya çalışıyordum. Ama kendimden ciddi anlamda iğrenmiştim. Bunu söylemem gerektiğini de biliyordum. Eğer daha fazla sorgulasaydım veya ne fotoğrafı olduğunu falan sorsaydım şüphe çekebilirdim. Sona bu kadar yaklaşmışken buna izin veremezdim.

Benim kurduğum cümleyle birlikte yüzünü buruşturdu ve bu sefer bana tiksinircesine bakmaya başladı. Sanırım bu sefer onu o gördüğü fotoğraftaki kişi olmadığıma ikna edebilmiştim. Daha da bir şey demeden aynı bakışlarla son kez baktı ve çekip gitti hızlıca. Rahatlamayla birlikte derin bir nefes aldım. Gözüm az ilerideki Murat'ın arabasına kaydığında, camdan başını uzattı ve merakla bana baktı. Ona, 'her şey yolunda' bakışı atarak çıktığım kapıdan içeri girdim. Kaldığım odaya doğru yürümeye başladım. Umarım Tuğçe beni idare edebilmiştir. Ya da umarım yokluğum anlaşılmamıştır.

Bir süre sonra koridordan sağa döndüğümde birden karşıma Çakal İlker'in çıkmasıyla birlikte afallayarak geri çekildim. Ben ona şaşkınlıkla bakarken, onun bakışları sorgu doluydu.

"Alev?" dedi sorarcasına. Hiçbir tedirginlik dolu bakışlara veya tedirgin sese yer vermeden, "lavaboya gitmiştim." dedim. Buradan olduğum gibi çıkmam, üzerimi değiştirmemiş olmam çok iyi olmuştu.

KALBİNDE MÜEBBET HAPİS Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin