Tam bir haftadır sözsüz bir saklambaç oynuyorduk. Herkesten kaçıyordum. Sorun şuydu ki bu fazla sürmeyecekti çünkü Minho her şeyden kaçmak istediğim zaman gittiğim yerleri biliyordu. Büyük ihtimalle kaçmama izin verme sebebi özel hayatıma saygısıydı. Bunun için minnettardım. Okula gitmiyordum ve her zamanki gibi babamdan kalan bu çatı katımda yıldızları seyrediyordum. Aslında yıldızlar da benim için boştu. Sadece herkes seviyordu ve bende sorun mu var diye anlamaya çalışıyordum. Hayır, bende sorun yoktu, insanlar her şeyi fazla romantikleştiriyordu. Aptalca.
"Sorun sende değildir belki, insanlar yıldızları birini hatırladıkları için severler. Yıldızları değil, hatırlattıkları kişiyi severler: belki özledikleri, belki sahip oldukları, belki de benzettikleri kişileri severler."
Arkamı döndüm ve onu gördüm. Yine çok güzel konuşuyordu. Minho böyleydi: sessiz, düşünceli, duygulara önem veren ve huzuru kendinde arayan. Onun bu özelliğini seviyordum. Okumayı, hissetmeyi seviyordu. Benim duygularımdan kaçışımın aksine o duygularıyla yaşıyordu.
Bana göre duygular zayıflıktı; o ise duygularını yeşerten, onları kendi elleriyle sulayan biriydi. O, yıldızların hepsine sahipti. Gözleri, bütün yıldızların ışığına sahipti. Bütün okyanusların damlaları, onun tüm dünyadan değerli gözyaşları olmak için çırpınabilirdi.
"Şey ben..."
Dediğim anda yanıma oturdu. O da başını benim gibi yıldızlara çevirdi, ben öyle sanıyordum belki de.
Çünkü beni izlediğinden habersizdim.
"Neden kaçıyorsun, duygularından mı, korkularından mı, itiraf edemediklerinden mi?"
"Kaçmadım. Sadece buraya gelmek istedim."
"Anlaşıldı. Korkularından kaçıyorsun."
"Bu kanıya nereden vardın ki? Beni tanıyormuş gibi konuşma."
"Düşüncelerinden kaçtığın zaman kütüphaneye; çözümlerden kaçtığın zaman test kitaplarına; duygularından kaçtığın zaman bir kafeye; itiraf edemediklerinden, korkularından kaçmak için buraya gelirsin. Burada yıldızları izler, herkes gibi olup olmadığını sorgularsın. Başka birilerinin de senin gibi düşündüğü konusunda kendini ikna edersen sorununu çözer ve rahatlarsın. Sonra ise kendini ödüllendirip tek başına lunaparka gidersin. Eğer itiraf edemediklerine yine çözüm bulamazsan kulaklığını takar ve uyursun. Hem de üstünü örtmeden. Hatta çoğu zaman bunun farkına bile varmazsın."
"Benim üstümü örten sen miydin?"
Aptal Jisung, bu muydu tek aklına gelen. Bencilsin... O seni düşünürken sen bunu sorguluyorsan bencilsin.
Yine aklımı okudu:
"Bencil değilsin Jisung. Sadece... Alışık değilsin ama alıştıracağım. Duymadığın sözleri, tatmadığın duyguları tattıracağım. Yalnızlığı değil bunları seveceksin. Saklanmana izin vermeyeceğim. Ben sadece sobeleyeceğim.""Ben sadece... Mahcup oluyorum. Yapma Minho, hak etmediğim şeyler yapma..."
Bu, ona kendimi ilk açışımdı. Bu benim sobelenişimdi. Hayır, bu oyunun mağlubiyeti değildi. Bu oyunun sonu da değildi. Bu, oyunun başlangıcıydı. Bizim; korktuğum, kaçmaya çalıştığım başlangıcımızdı.
Bilinmeyen Numara
Ah seni aptal...
Minho yalancının teki.
Sen ona mı inandın?Sung
Yeter artık
Doğruları söyle kurtulalım tüm bu ficin okurları olarakBilinmeyen Numara
Minho'nun yaptığı tek bir iyilik için şimdiye kadar sustum
Ama sen bilirsin
3 gün sonra saat 01.00'de köprünün yakınındaki depoda buluşalım.Minho'dan
Bir insan geçmişinden ne kadar korkabilirdi?
Ben ona zarar gelir düşüncesiyle uyuyamıyordum.
''''''''
Minho "Tatmadığın duyguları tattıracağım." demişti ya acaba dudaklarının tadı mı öhm neyse
Abii ben ne yaptım ne yazdım böyle
Okuyun geçin takmayın çookk
Neyse kendinize dikkat edinn
Optum cook <Minho da Jisung'u umarım>
Tııss
30.05.23 <> 19.59
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Light, Camera, Minsung
FanfictionSaklambaç mı oynamak istiyorsun? Sobeleyeceğimi bilmen gerekir. Ama bu, bizim oyunumuzun sonu değil, başlangıcı olur. -♡ Jk: "Light, Camera, Minsung... Minho şimdi!" -☆ Yayın sonlandığında son kez vedalaşıp dağıldılar. Arkalarında ise onları tekrar...