...Bugün günlerden 18 Haziran Pazartesi ve günaydın günyüzü. Güneşli bir gündü ve bu bir gün içerisinde olabilecek en iyi zamanlardan biriydi. Sabah her zamanki gibi erkenden kalkmıştım çünkü büyük gün yaklaşıyordu; 23 haziran! Arkadaşlarım ve ben annelerimizin tatile gidişini bir fırsat bilerek kamp günü ayarlamıştık. Çocukluğumdan beri bana ikinci bir ev gibi olan bu parkta yıllarım geçmişti ve geçiyordu da. Gelincik parkı... her şeyimdi. 5 katlı bu park 65 çardak,183 banktan oluşmaktaydı. Neredeyse 4 tane uzun çimenlik alan vardı. İnsanlar genellikle boş çardak bulamadıklarında çimenlere kilim serip piknik yapıyorlardı. İlk katta upuzun camlardan oluşan duvarları olan, ahşap ve eski usül bir restorant vardı. Loş ışıklarla döşetilmişti. Özellikle hoşuma giden kısım ise dış tasarımı sarmaşıklardan olmasıydı. Restorantın etrafındaki çimenlere birsürü Gelincik ekilmişti ve bu kat sanırım benim favori katlarımdan biriydi. Alt kata inerken upuzun kıvrımlı merdivenler dümdüz bir şekilde aşağı iniyordu. Merdivenlerin yanında olan korkuluklara asılı saksılardaki katmerli rengarenk Begonyalar ortama bambaşka bir hava katıyordu. 2. katta bulunan bir çocuk parkı ve 18 tane çardak vardı. Aynı zamanda bu ortamda koskocaman bir beton alan vardı ve insanlar burada paten veya bisiklet tarzı şeylerle geziyorlardı.
2. katta bir ormanlık alan vardı ve çok geniş olmasa da kamp yapmak için bize yeterli olabilirdi. 4 kişi bir çadırda yatamazdık evet çünkü aramızda Eren de vardı. Zaten çadırlar tek kişilikti. Daha sonra 3. kata inersek küçük ormanlık bir bölge daha bulunuyordu ve bu ormanlık bölgenin başlangıcında bir personel odası bulunmaktaydı. Son kattan bir önceki kat olan 4. kata indiğimizde ise katın tam ortasında küçük bir süs havuzu ve suyun üstünde küçük nilüferler vardı. Havuzun etrafında ise kısa boylu mor inci çalılıkları vardı. Burası da çimenlerden oluşmaktaydı ve burası buram buram mor salkım ve çiçek kokuyordu. Sanırım en doğal kat burası olmalıydı ve zaten burayı Botanik Cennet olarak adlandırmışlardı. Toplam 4 bank vardı fakat bankların yanında bile küçük saksılarda Kasımpatı çiçekleri bulunmaktaydı. Çimenlere ekili çiçekler dörde ayrılıyordu; Sümbüller, Laleler, Şebboylar ve Menekşeler... Dilara ne çok sever menekşeleri...
Son kata inersek burada hiç bir şey yoktu. Yuvarlak bir alan vardı ve etrafı çimlerle kaplıydı. Çimlerde her türlü çiçek vardı ve bu yuvarlak betonun tam ortası bomboştu. Burada da köşe tarafta bir ağaçlık yol vardı ve bu ağaçlık yoldan ilerlediğinizde parkın 2. çıkışına yani arka çıkışa ulaşıyordunuz. Bu çıkış oldukça pahalı mağazaların bulunduğu bir alt caddeye çıkış yapıyordu. İşte burası benim parkımdı... Koskoca 13 yılım burada geçmişti ve geçiyordu. Ve sanırım yıllarca kamp yapmak ya hiç aklıma gelmemişti ya da böyle bir fırsat yakalayamamıştık. Çocukluğum, mahallede saklambaç oynamakla geçmişti. Asya, Eren, Dilara, ben, Asya'nın çocukluk arkadaşı ve bizim arkadaşlarımızdan Koray, bizden 3 yaş küçük Ceylin ve onun kardeşi Uras, birkaç yıldır arkadaş olduğumuz cazgır örümcek Arda, Asya'nın sevdiceği Ata, her zaman oynadığımız mahallede oturan ve mahallenin bir numaralı manyakları olan Polat ve Baran, kıvırcık Doruk, bizimle aynı binada oturan Yağız ve Yalçın kardeşler... Normalde 3 kişiydik, aramızda Alp, Aras ve Muhammet de vardı. Fakat ayrılık sebeplerimiz de vardı. Bir gün karşı binanın hemen yanında bulunan bir taşlık açık alan garajda karşılaşmıştık. Biz çıkmaz sokakta oynarken tesadüfen bizim topumuz onların taşlık alanına kaçmasıyla birbirimizi bulmuştuk. Üç kişilerdi, üç kişilerdi ve aralarından en cesuru Muhammet'ti, en utangacı Alp'ti ve en çalışkanı da Aras'dı. Top önüne düşmesine rağmen bize vermek yerine yerinde titreyip Muhammet'e seslenen Alp'ti. İlk başta kaşlarımı çatarak baksam bile ona,o gün orda tanıştıktan sonra bu hallerine alışmıştık Alp'in. İlk başta Aras'ı gördüğümde tek dediğim şey ''Buna mı aşık olacağım lan ben?'' demek olmuştu. Neden bilemedim ilk başta ama kalbim söyleyiverdi. ''Aşıksın.'' dedi. ''Ama ben ona aşık olamam ki?'' dedim. Neden bilmezdim ama kalbimle hep böyle diyaloglar kurup dururdum. Deliydim, deliydim ve mantıklı düşünürdüm. Kalbim her şeye önceden bir plan hazırlardı fakat ben Aras'a hazırlıksız yakalanmıştım. O kadar zeki ve çalışkan bir çocuğa karşı kalbim daha fazla mantığıyla direnememiş ve aşık olmuştu. O gün diğerlerinden çok daha fazla Aras'a bakmıştım. O gün onlarla birlikte saklambaç oynadığımızda her ne zaman Aras'a baksam içimde daha öncelerde hiç olmamış bir utangaçlık duygusu hissediyordum. Aşık olduktan sonra bir çok duyguyu edindim ve öğrendim. Daha fazla mantıkla oynamayı öğrendim çünkü bazı şeyler daha fazla ters gitmeye başladı. Tam kavuşacağım derken bir şey dörde üç bizi ayırmıştı ve biz 7 arkadaş böyle ayrılmıştık. Bir gün... 14 Eylül'de yeniden hep beraber saklambaç oynuyorduk. Birden önce Dilara ve Asya'nın Aras'a karşı söylediği ''Hile yapıyorsunuz!'' söylentileri büyüdü ve büyük bir kavgaya dönüşmüştü. Dilara ve Asya'ya rağmen sustum ve susmama rağmen Aras bana dönüp; ''Al bu arkadaşlarını ve uzaklaştır buradan ilkokul çocuğu seni!'' demişti ve o gün hayatımda yaşadığım en büyük kırgınlıklardan birini yaşamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sevmiş Gibi
Adventure''Sana nasıl baktığını gördün mü?'' ''Görmedim, nasıl bakıyordu nefret edermiş gibi mi?'' ''Hayır.'' ''Nasıl o zaman?'' ''Sevmiş gibi...''