ÖLÜM

29 2 0
                                    


Geçmişte bir zaman -ocak-

Artık içimde yaşama dair tek damla istek yoktu. Boşlukta çırpınan gözleri ıslak kızdım artık.

Ayaklarım sahile getirdi beni. Masmavi deniz, gecenin koynundaydı, durgundu.

Ben kaçmak istesemde buralardan, başaramıyorum. İnsan kendisinden kaçamaz ki. Sanırım ben bunun kanıtıydım bugün.

Eve gidemedim. Gidicek yüzüm yoktu belkide. Çok utanıyordum. Bu gece yaşadıklarım ve belkide bundan sonra yaşayacaklarımı düşündükçe daralıyordum. Bir gecede herşeyini kaybetmiş biriyim. Nasıl hissetmem gerektiği hakkında bir fikrim yoktu, hissizdim artık. Gözlerimde dinmek bilmeyen yaşlar. Bu deniz beni boğmazsa eğer gözlerimde ki yaşlar beni boğacaktı, sanki.

Kirlenmiştim. Bunu bana yapan, en sevdiğim insandı. Bana asla zarar vermeyeceğini düşündüğüm kişi.

Tek amacı bu muydu? Benden almak istediklerini alıp görmemezlikten gelmek mi? O halde bunu başardı. Beni sonsuza kadar görmeyecek artık.

Kollarımı açıp denize doğru yürümeye başladım. Yürüyorum işte, sonsuzluğa. Ayaklarım suya değince ürperdim. İlerlemeye devam ettim. Su boynuma geldiğinde, işte son bir adım. Ölümün koynundayım, tüm acılarım arkamdaydı. Suyun ciğerlerime dolduğunu hissettim. Bu bana acı vermiyordu, bu huzurdu. Yavaş yavaş ruhum bedenimi terk ediyordu. Tüm benliğim ölümü hissediyordu.

Ölüm; yokluğa düşmek değildi, saflığın ve temizliğin kefen giymiş haliydi.

Kendimi denizin insafına bırakmışken, bir elin beni çektiğini hissettim. Nefes alamıyordum, fakat hala yaşıyordum. Etrafımda olup bitenleri hissediyordum. Bedenim su yüzeyine çıkmıştı. Ellerim sahil kumuna dokunduğu anda bir ses duydum. Bir bağırış veya bir kınama;

"Ölüme gidiyor küçük kız, cehennemden habersiz."

Defalarca bu ses yankılandı kulaklarımda. Dudaklarımda tuzlu bir tat hissettim. Bu tat, ölümün beden giymiş halimiydi?

"Kendine gel küçüğüm."

Karnımda hissettiğim baskı ve yalvarışların etkisiyle öksürmeye başladım. Ciğerlerimdeki su, beni kurtarmak isteyen kişinin üstüne sıçramıştı. Derin derin nefes almaya başladım. Az önce ölmek isteyen ben yaşamak için nefes almaya çalışıyordum. Ciğerlerim yanıyordu. Sanki cehennemi hissetmiş gibi.

Kendime gelmeye başlayınca yine aynı sesi kulaklarımda işittim.

"Bana bak küçük, ölüm senin sandığın kadar temiz değil ve tek başına yapabileceğin bir şey de değil. Ölüm acizliktir, anladın mı?" Belimden tutup beni doğrultmaya çalıştı. Gözlerim yüzüne döndüğü anda hiç bir şey göremedim. Karanlıktı ve yüzünü bir bezle kapatmıştı. "Sen aciz değilsin küçük." Ellerimle destek alarak oturur pozisyonu aldım. Ciğerlerimi terketmemiş olan suyun etkisiyle öksürmeye devam ediyordum. "Kimsen sen." Dedim, zorla çıkan sesimle. Kafamı kendisine doğru çekip, anlıma ufak bir öpücük kondurdu. Yüzüne geçirdiği bezden dolayı etkili olmasada verdiği his etkili olmuştu. "Seni bir daha buralarda görmek istemiyorum." Dedi ve koşar adımlarla benden uzaklaştı. "Bu ne şimdi, kahraman olmayamı çalışıyorsun?" Diye seslendim arkasından, aldırmadan yoluna devam etti. "Kime diyorum, heyyy." Kendime gelen sesimle daha çok bağırdım.

"Kim olduğunu söylemeyecek misin?" Bir an duraksayıp, tüm bedeniyle bana döndü. Elini havaya kaldırıp "sen bana, kahramanım de."

****

Üstüm başım batmış bir halde büşranın kapısına gittim. Gidebilecek başka bir yer gelmemişti aklıma. Kapıyı çaldığımda, açan kişi meltem teyzeydi. Beni görünce gözlerini büyütüp, "kızım bu halin ne, n'oldu sana." Diye bağırdı. Beni hemen içeri sokup büşraya seslendi. Büşra yanıma gelene kadar, annesi havlu getirip bana verdi. Diğer yandan soru yağmuruna tutuyordu. Ben yaşadıklarımın şokuyla cevap veremesemde o vazgeçmiyordu.

ARAFTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin