YIKILAN DUVARLAR

42 2 2
                                    


Günümüz..

Bu şehir ıssız, soğuk... bu şehir unutulmuş bir liman gibi, yeni yolculara hasret.

Ben rüzgarda yolunu şaşıran bir kuş gibi, kaybolmuş, aç... kurak bir memlekete yelken açmış gibi, susuz... ölüme hasret gibi, biraz da ay gibi, güneşe muhtaç...

Ben kimsesizlerin kimsesiyim, sessizlerin sesi değilde, yabancılar yabancısı. Türkçeyi öğrenmemişim sanki o denli yabancıyım insanlara, bu şehre.

Burası kütahya, insanların bencil bir o kadarda yardım sever olduğu şehir burası. Evliya Çelebinin memleketi... ilklere adını yazmış fakat unutulmuş şehir.

Mutluluğu uzakta aramayıp yanı başına bakarsan eğer, izmir kadar sıcak, kışları çok sert olan bu şehri görürsün.

Geceleri uyumayıp sessizliği dinle, bu şehrin anlatmak istedikleri senin kaderinin dönüm noktası. Eğer ki sağır değilsen anlarsın. Kütahya burası, sessizliğinde acı hikayelerin yazıldığı.

Enes gittiğinden beri uyumadım. Bu şehri düşündüm. Toprağına ilk adım bastığım günden buyana 1 ay oldu. Bir umutla sığındım bu şehre. Yanımda bir tek ayşe vardı. Kolumdan çekip götürdü beni, bu şehrin bilinmeyen dar geçitlerine. Tek başıma olsam kaybolurdum, yok olurdum bu şehirde. Dedim ya ayşe vardı, bir an olsun yanlız bırakmadı beni. Yeri geldi haritam oldu, sırdaşım oldu, en önemlisi güvendiğim nadir insanlardan biri oldu.

Ilgazın pençelerinden kurtardı beni. Sadece ayşe değil; ilyas, ömer, ve büşra. Yıllar önce izmirin en iğrenç semtinden isteğim bir dilekle onları benden ayırmadı. Şuan ilyas ve ömer izmirde. Bir dükkan açtılar kendilerine. Müzikle uğraşıyorlar anlayacağınız. Büşra trabzonda üniverstte okuyor. Benim ve ayşenin kısmetindeyse Kütahya Dumlupınar Üniverstesi vardı. Şans buya aynı yerleri kazanmıştık. Yeni bir sayfa açıp geçmişimize bir tekme atmıştık. Sorun şu ki; bazı şeylerden kaçmak istesende kaçamıyorsun. Geçmişin seni, elini koymuş gibi bulup, hayatının nabzını yoklamaya devam ediyor.

"Uyandın mı? Uyuyorsundur diye rahatsız etmek istememiştim." Diyerek odama geldi ayşe. Sırtımı yatağın başlığına yaslayıp "gece enes geldi." Dedim. Eve nasıl girdiğini anlatmama gerek yoktu çünkü ikinci kattaydık ve enesin zorlanmadan tırmanabileceği bir mesafeydi bu. Bunu hep yaptığı için ayşe şaşırmamıştı. Yutkunarak bana baktı ayşe. "O nasıl bulmuş ki burayı." Dedi. Kafamı sağa doğru çevirip derin bir nefes aldım. "Bilmiyorum, ılgaz hakkıda uyarmak istemiş." Dedim. Ellerimi birbirine kenetleyip, bağdaş kurduğum dizimin üstüne koydum. Ayşe yatağımın kenarına oturup, "enesi özlüyorum ama korkuyorumda. Ilgazla arasında kuvetli bağlar var. Ona güvenmek doğru olmaz." Dedi. Kafasını önüne eğip, şaşkınlığını korumaya çalışıyordu. Benim kadar o da korkuyordu.

Enesle arasında ince bir çizgi vardı. Aşk, çizgileri görmeyip her yanlarını sarmıştı. Enesin, ayşeyi sürekli aldatması ama tilki misali küpçü dükkanına dönmesiyle son bulan buzların erimesi. Ilgaz ve bana rağmen kıskanılacak ilişkileri vardı. Sonra ne mi oldu? Enesin üstüne bulaşan kan ve ılgazın bitip tükenmeyen hırsı, güzel bir geleceğe sırtını dönmüştü.

"Yanlış kişileri sevdik be ayşe. Elleri kanlı, kalpleri duman olan insanlara kaptırdık ruhumuzu."

"Ayaktayız ama mercan. Bitip tükenen ömrümüzde bir umut ışığı belirdi. Çok geç olmadan yakalayıp, canımıza can kattık."

"Haklısın... gerisini onlar düşünsün." diyerek, yataktan fırladım. Mutfağa doğru ilerleyip, dolaptan iki yumurta çıkardım. Arkamdan beni takip eden ayşeye bakarak,

"Küçücük şeylerle mutlu olan insanlarız biz. Kimse üzemez bizi." Dedim ve yumurtayı kırma işleminde herşeyi berbat ettim. Kırmak istediğim yumurda elimde un ufak olmuştu. Ayşe büyük bir kahkaha patlatıp elimdeki yumurtayı aldı. "Çekil şurdan beceriksiz. Daha yumurta kıramıyorsun." Dedi alaycı ses tonuyla. "Aman be, bende gider müzik açarım." Dedim ve burnumu yukarı kaldırıp havalı havalı yürümeye başladım. Burkulan ayağımla yere kapaklanmamla günün sakarı seçilmiştim.

ARAFTAHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin