iki

132 26 31
                                    

Tozunu birkaç gün önce temizlediğim raflar onları düzenlemem için adeta gözlerimin içine bakıyordu. İşlek caddede olduğundan dolayı müşterisi fazla olan kitap dükkanım, her bir gencin ya da çocuğun raflardaki kitapları talan etmesinden dolayı dağınık duruyordu. Bu uyarısı yapılması gereken bir şey değildi aslında; bir kitaba baktığında onu yerinden çıkarıp incelersin, beğenirsen kasaya gidersin, beğenmezsen geri yerine koyarsın. Bu kadar basit bir şeydi. Ancak kimisi kategori umrunda olmadan rastgele raflara kitapları dağınık bir şekilde bırakıp arkasını dönüp gidiyordu. Bu işe dair sinirlendiğim tek şey de buydu işte.

Normalde her gün düzenli olarak kontrolünü yaptığım rafları biraz ihmal etmiştim ve sebebi anaokuluna başlayan kızımdan başka bir şey değildi.

İlk gün heyecanla yanıma koşturduğunda bu hafta da dahil önümüzdeki bir sene boyunca orada bana ihtiyacı olmayacağını düşünmüştüm ancak tabii ki öyle değildi. Küçük bir çocuktan, özellikle onun gibi eksiklik yaşayan bir çocuktan, beklenildiği üzere beni orada görmek ona güven veriyordu ve bu güven daha güzel vakit geçirmesine sebep oluyordu, biliyordum. Üstelik henüz üçüncü günündeyken elbette böyle bir durumdan şikayetçi olacak değildim.

Dün, yani okulunun ikinci gününde yine Siyeon'un sınıfta olduğu saatler boyunca oradan ayrılmamıştım. Hâliyle bu da iki gündür dükkanı açmamama, tahmini kazancımın aksamasına sebep olmuştu. Bugün onu okula bıraktıktan sonra ona dükkana uğrayacağımı, çıkış saatine kadar yetişeceğimi güzel bir dille söylemiştim. Siyeon'dan beklediğim üzere hiç mızmızlanmayıp sessiz sessiz başını sallamıştı.

Elimdeki üst üste dizdiğim altı adet romanı yavaşça ait oldukları rafın kenarına bıraktım ve yere çökmüş bir şekilde çocuk kitaplarını incelemeye çalışan küçük oğlana doğru döndüm.

"Ne aradığını söylersen sana hemen bulabilirim."

Çocuk, az önce minik bir kitap turunda olduğu için merakla çattığı kaşlarıyla birlikte bana döndü ve başını aşağı yukarı salladı.
"Burada Charlie'nin Çikolata Fabrikası var mı?"

Sevimli ses tonuna güldükten sonra, "Elbette var." dedim ve onun baktığı yerin aksine birkaç raf yukarısındaki kitapların üzerinde elimi gezdirip kitabı bulduktan sonra ona uzattım. Heyecanla gülümsedi ve sekerek kasaya doğru ilerledi. Ben de peşinden gidip bana doğru uzattığı, avucunda sıkı sıkı tuttuğundan dolayı buruşmuş ve yer yer lekeleri olan parasına baktım. Hevesle parlayan gözleri bir paranın, bir kitabın bir de benim gözlerim arasında gidip geliyordu. Derin bir nefes alıp verdim, ardından dirseklerimi kasanın olduğu tezgaha yaslayıp gülümseyerek baktım yüzüne.

"Seni burada ilk kez görüyorum. İlk müşterilerime kitap hediye etmeye bayılırım, umarım kitabını seversin."

Şaşırdığı için büyüyen gözleri ile aynı anda dudaklarını büzmüştü. Ardından heyecanı tekrardan yüzüne yayılırken kocaman gülümseyip başını aşağı yukarı salladı ve belli belirsiz küçük bir teşekkür mırıldanıp dükkandan koşturarak çıktı.

Bu hassasiyetim Siyeon'dan dolayı mıydı cidden bilmiyordum fakat küçük yaştaki çocuklara karşı içimde özel bir his vardı. Bu hissi adlandıramıyordum çünkü tek bir hissi barındırmıyordu; aynı anda sevgi, acıma ve mutluluğu hissettiriyordu bana. Gözlerindeki küçük parıltıyı görmeyi severdim ve bu sevgi beni mutlu ederdi ancak o küçük parıltılar yaşla dolarsa ya da herhangi basit bir şey için bile üzülürse içimdeki acıma hissinden boğulacak gibi olurdum. Çok mutlu ve varlıklı bir ailede yetişen küçük bir çocuğu markette alacağı çikolatalar arasında seçim yapamayıp ağlarken gördüğümde dahi acırdım işte.

lullaby || jihope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin