dört

149 19 92
                                    

Yaz yağmuru.

Gündüzleri yağdığı zamanki tek güzel yanı gökyüzünü renklere boyayabiliyor oluşu olabilirdi. Sıcak havanın teninize yapıştırdığı o ıslaklık birçok kişiyi rahatsız edebilirdi ancak gece yağan yaz yağmuru aynı şekilde hissettirmezdi. Esintili hava burnunuza toprak kokusunu usul usul getirir, her nefes alışınızda huzuru kokluyor hissiyatı verebilirdi.

Jimin dün gece bunu hissetmişti iliklerine kadar. Altında ıslandığı yağmur inatmış gibi durmak bilmemiş, sokakta olan her bir insanı sırılsıklam etmeye yemin etmişti. Jimin, iğne ucu kadar bile kuru yeri kalmadığından kendini kaldırıma atıp yüzünü gökyüzüne çevirdiğinde bu tartışmayı yaşamıştı yağmurla. Penceresinden izlemek istediği zaman anında şehri sulamayı bırakan bulutlarla arası bozulmuştu şimdi.

Oturduğu su birikintisinin içinde ellerini yüzüne götürüp saçlarına kadar sıvazladıktan sonra sinirle evinin kapısına baktı ve yarım saattir yaptığı gibi yine kocaman bir iç çekti, ardından yağmurun sesini bastıracakmış gibi bağırdı.

"Namjoon hyung! Namjoon hyung, lütfen duyun artık beni!"

İsyankâr ses tonu yan binalara kadar ulaşmıştı fakat duyması gereken kişi hâlâ daha duyuyor değildi. Kendilerinin yaşadığı üç katlı apartmanın tek bir katında bile ışık yoktu. Şansına.

Tamam, yarım saat öncesine gidelim.
Jimin, dışarıda halletmesi gereken işleri yüzünden saatlerdir bitik haldeydi. Önce onun sorumluluğunda olan faturaları ödemişti, sonra okul için gereken birkaç belgeyi okula götürmüştü -ki arabasız biri için onca yolu gitmek kolay değildi, daha sonra aklında olan bazı ev ihtiyaçlarını almak için markete gidip elinde altı adet ağır market poşetiyle birlikte çıkmıştı. Toplu taşıma araçlarını kullanmak gün içinde dahi onu yoruyorken bugün kaç kez inip bindiğini sayamamıştı bile. Üstelik evin olduğu sokağı yürürken yağmur bastırmış, elindeki poşetleri daha da ağırlaştırıp sırılsıklam olmasına sebep olmuştu.

Markete gireceği sırada ev arkadaşı Namjoon ona evde kız arkadaşının olduğunu, geldiği zaman eğer ki kapıyı duymazsa aramasını istediğini belirttiği bir mesaj atmıştı. Bu ilk değildi, elbette ev arkadaşı istediği zaman kız arkadaşını davet edebilirdi ancak Jimin kapıda suyun içinde otururken onların içeride ne yaptıkları belli olan aktivitelerini düşünmek onu sinirlendiriyordu. Namjoon'un telefonu kapalı olduğu hâlde onlarca kez inat edip aramıştı hem de.

Yarım saatin sonunda azalan yağmurla birlikte önünde oturduğu binada ikinci katın, yani kendi yaşadığı dairenin balkon kapısı açıldığında hemen olduğu yerde ayaklanıp kafasını kaldırdı.

"Namjoon hyung! Kapıyı aç!"

Tekrardan bağırmasıyla birlikte balkondan aşağı bakan kızıl saçlarını topuz yapmış, çatık kaşlı Soojin ile göz göze gelmişti. Soojin, sular içinde kalmış Jimin'i görür görmez yaşadığı şaşkınlıkla birlikte gözlerini kocaman açmıştı ve elindeki çöp poşetini hemen bir kenara fırlatıp balkon demirlerine tutunmuştu.

"Jimin?! Niye orada dikiliyorsun? Kapıyı neden çalmadın?"

Saçlarından süzülen su damlalarını kafasını iki yana sallayarak savurduktan sonra aynı onun gibi şaşkınca bakmıştı.
"Çaldım zaten! Üstelik Namjoon hyung'u aradım ama telefonu kapalıydı. Lütfen kapıyı açın artık, donuyorum!"

Soojin anlamsız bakışlarını onun üzerinden çekti ve bir saniye sonra bıkkın bir ifadeye bürünen yüzü ile elini hafifçe başına vurdu. Hızla içeri dönerken balkon kapısını kapatmadan önce Namjoon'a telefonunu şarj etmesiyle ilgili bir şeyler bağırdığını duymuştu Jimin, ardından da kapının otomat sesini.

lullaby || jihope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin