üç

136 24 37
                                    



bu bölüm Hoseok'un bakış açısından değildir💫







Yerdeki elli parçalı yapbozunu tüm dikkatini vermiş bir şekilde yapmaya çalışan küçük bir kız ve onun olduğu yeri elektrik süpürgesiyle süpürmeye çalışan bir baba düşünün.

Küçük kız tek elini yanağına yaslıyor,  büzmüş olduğu dudakları ve çattığı kaşlarıyla yapbozundaki dinazorun kuyruğunun olduğu parçayı arıyor. Tüm gününü ayırmış olduğu çizim defteri ve yapboz parçaları etrafa dağılmışken babasına yapabileceği en büyük yardım olarak eşyalarını yerden kaldırıp sehpanın üzerine koyuyor.

Baba, akşam olmadan yemeği hazır etmiş, haftada bir yapabildiği temizliği yapmak için çaba gösteriyor ve bir yandan kızının merakla sorduğu soruları cevaplayıp ilgisini eksik etmemeye çalışıyor.

İşte, Hoseok ve Siyeon'un her hafta olduğu gibi bu haftaki cumartesi günleri de bu şekildeydi. Hoseok her hafta farklı bir yapboz alıyor, eğer ki değişik bir planları yoksa haftasonu aktivitesi olarak kızının önüne koyuyordu. Siyeon'un da bu durumdan şikayetçi olduğu söylenemezdi; yapboz yapmaya, resim çizmeye, boyama kitaplarındaki figürleri gerçek renkleri dışındaki renklere boyamaya ve daha birçok bunun gibi aktiviteye bayılırdı.

Bir gün Hoseok onun boyama defterini açtığında ve kırmızı renkte bir zürafayla karşılaştığında, o zamanlar baba olma işinde daha toy olduğundan ister istemez endişe duymuştu. Siyeon'un yanına oturup güven verici gülümsemesiyle birlikte ona bakmış, zürafaların renginin kırmızı olmadığını, neden bu şekilde düşündüğünü sormuştu sanki dört yaşında bir çocukla konuşmuyormuş gibi. Siyeon'dan aldığı cevap ise “zürafaların renklerini biliyorum ama neden gerçeğiyle aynı yapmak zorundayım ki? bu benim hayal gücüm değil mi?” olduğunda kısa süreli bir sorgulayış içine girmişti. Haklıydı, doğrusunu bildiği sürece yaptığının bir önemi yoktu.

O akıllı bir çocuktu. Yaşıtları gibi koltuklarda zıplayıp almak istediği oyuncaklar için bağırarak ağlamazdı. Daima babasının gözünün içine bakar ve orada en ufak bir yorgunluk ya da üzüntü görse içine kapanıp babasını mutlu edebilecek şeyler düşünürdü. Küçüktü ancak babasının onun için yaptığı fedakârlıkların bilincinde olacak kadar da aklı başındaydı.

Sonunda bulduğu son parçayı da yerine yerleştirdiğinde kocaman gülümsedi ve ellerini havaya kaldırıp oturduğu yerde sallanarak küçücük bir sevinç dansı yaptı. Salonun içindeki elektrikli süpürge sesinin bitmesini sabırla bekledi, birkaç dakika sonra babası süpürgeyi kapatıp yerinde doğruldu ve elini beline koyup derin bir nefes alıp verdi.

“Baba, bak! Bitirdim.”

Hoseok, az önce yorulan kendisi değilmiş gibi hemen yüz ifadesini toparladı ve kızının yanina gidip yapbozuna bir göz attı.

“Aferin benim güzelime, çok güzel olmuş. Bu haftaki yapboz ödülümüz ne olsa acaba?”

Haftasonu aktivitelerine bir şeyi eklemeyi unuttuk. Siyeon, cumartesi günlerini dinginlik içindeki uğraşlarıyla geçirip babası ev işleriyle uğraşırken, çoğu pazarlarını da dışarıda geçiriyorlardı. İlla büyük bir vakit olmasına gerek yok, Siyeon yarım saatliğine bir parka bile gitseler bundan memnun olup babasına teşekkürler ediyor ve kendi kendine eğleniyordu. Bazenleri parktan topladığı çiçekleri eve gelince suya koyuyor, kaç güne solacağı üzerine iddiaya giriyorlardı. Belki küçük ve önemsiz bir şeydi ama Siyeon için bu babasıyla yapmayı çok sevdiği şeylerden biriydi.

“Hmm...” diye düşündü alt dudağını sarkıtıp. Hoseok onun her mimiğine bayılıyordu. Ne kadar büyürse büyüsün tıpkı ilk yaşındaki mimiklerini hayranlıkla izlediği gibi şimdi de aynı şekilde bakıyordu yüzüne.

lullaby || jihope Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin