Batu : Kapının önündeyim
Batu : Bekliyorum
Siz : 5 dkya iniyorum
Üzerime ceketimi giyip telefonu da cebime atıp kapıya vardım. Babam evde olmadığı için kapıyı kilitleyip aşağı indim. Hava hafif yağmurlu olmasına rağmen arabanın önünde bekliyordu.
Yanına vardığımda yaslandığı yerden doğrulup bana yaklaştı.
"Hoşgeldin"
" Hoşbuldumm"
Lafımı bütirmeden elleri ceketin fermuarına gitmişti. Yukarıya çekip iyice önümü kapatmıştı.
" Arabaya binecektik zaten şimdi."
Olsun der gibi omuz silkip kapıyı açtı. Koltukta bir demet çiçek duruyordu. Sevinçle ona baktığımda zaten gülerek bana bakıyordu. Buketi elime alıp yerleştiğimde o da direksiyona geçti.
Yol boyunca çiçeklere bakmaktan kendimi alamıyordum. Durup durup kokluyordum.
"Çiçeklere fazla bağlanma. Birazdan ayrılacaksınız."
"Nasıl"
" Çiçekler annenin. "
Anladığımı belirtmek için kafamı sallayarak buketi kucağıma bıraktım.
Sol eliyle direksiyonu tutarken sağ eliyle çenemden tutup yere düşmüş yüzümü kaldırdı.
"Üzüldün mü sen"
"Yooo"
Üzülmemiştim tabi ki. Annemi düşünmesi beni sevindirmişti ama.. Ama işte devamı yoktu. O kadardı. Of salak saçma düşüncelere kapılıyordum ve sanırım aramızdaki şeye fazla anlam yüklüyordum.
"Üzülme güzel kızım. Senin buketin arkada."
Üzülmemiş numarası yapan ben değilmişim gibi cümlesiyle birlikte hemen arkaya bakmıştım. Arka koltukta buketin aynısından bir tane duruyordu.
Önüme döndüm utanarak. Sanki ondan bir şey almasını bekliyormuşum gibi olmuştu. Ama sonuçta her kız gibi ufak ve anlamlı düşünülmüş şeyler hoşuma gidiyordu.
" Teşekkür ederim"
Gözlerini kısa bir an yoldan ayırarak cevap vermeden gülümsedi sadece. Hoştu. Kendisi gibi gülümsemesi de çok hoştu.
Mezarlığın bahçesine giriş yapmıştık. Ben önde o ise bir adım gerimdeydi. Çiçek onun elindeydi. Ona vermiştim çünkü o almıştı kendisinin vermesi daha uygun olur diye düşünmüştüm.
Adımı adımına ezberlediğim yolları geçip sonunda ulaşmıştık. Ben rutin olarak yaptığım şeyi gerçekleştirip adının yazılı olduğu taşı okşayıp kenara oturdum. Batu çiçeği toparağın üzerine bırakıp biraz geri çekildi. Konuşmam için alan tanımıştı.
" Geciktim annem. Kusura bakma. Bu sefer elim boş geldim ama üzülme Batuhan benim yerime dolu gelmiş. Çiçek getirmiş sana. Bak en sevdiklerinden"
Buketteki çiçekleri göstermek istiyordum ona. Görsün istiyordum benim gibi koklasın kokusunu duysun. Kalksın Alpere teşekkür etsin istiyordum. Çok muydu?
" Babam aynı. Çok etkiledin onu. Ama üzülme senin yüzünden değil kendini suçlama sakın. Düzelebilirdi. Ama istemedi. Onun tercihi. Olsun öyle böyle birbirimizi idare ediyoruz. Geçen gün Batuhan babama bir avuç uyku ilacı verdi. Bir gün boyunca hiç kalkmadan uyudu resmen. Tamam uyanık olduğu zamanlarda hayatı dar ediyor olabilir ama uyuduğu zamanlarda özlüyorum onu. Anlamaya çalışıyorum ve anlıyorum da. Sen merak etme. O da anlayacak. Gelecek buraya. Getireceğim yanına sen hiç üzülme. "
Yanağımdan akan yaşın bıraktığı izi yüzümden sertçe sildim. Beni görüyordu. Ona göre davranmak istiyordum. Beceriksizce yüzüme bir gülümseme oturtup Batuhana baktım. Anlamış gibi yanıma geldi.
" Deminden beri Batu Batu diye bahsediyorum ama tanışmadınız. Konuştuğum çocuk. Biraz bahsetmiştim ya sana. Çok mu hızlı karar veriyorum bilmiyorum ama onun yanında babamla olmadığım kadar güvende hissediyorum. Yani benim için endişelenme tamam mı? Bana zarar verecek en son kişi Batu. "
Gözyaşlarım boşanmış gibi akmaya başlamıştı. Beni böyle görmesini istemediğim için kafamı çevirip aynı şekilde yanağımı sertçe koluma sildim.
" Ben su getireyim de dökelim. "
Yanıma diz çöküp yüzünü kendine çevirdi. Benim aksime yanaklarımı nazikçe parmaklarıyla temizledi. Daha akmaya fırsat bulamayan yaşlara izin vermeden geri gönderdi. Hiç tiksinmeden burnumu da silmişti.
Aşk bu muydu gerçekten yoksa ben her hareketine anlam mı yüklüyordum. Bu çocuğa çekilmek için sebep mi arıyordum.
" Sümüklüm benim. Hadi getir suyu."
******
Burdan sonrasını Batuma devrediyorum
Kayınvalidesiyle konuşacakları var.******
Miray çeşmeye giderken bende onun kalktığı yere oturup mezar taşını okudum. Genç ölenlere ölümü hiç yakıştıramıyordum. Ne acı yakıştıramadıklarımdan biri de sevdiğim kızın annesi kalp yarasıydı. Ben ne yaparak merhem olurdum bu yaraya. Nasıl doldururdum o boşluğu nasıl iyileştirirdim o yarayı. Hiç bir şey bilmiyordum. Ama en azından annesine anlattıklarına göre güvenini kazanmıştım. O zaman böyle devam etmeliydim. Yarayı hop diye anında kapatamasam da pansumanını yapmalıydım.
" Sizi çok tanımıyorum ama tanışmayı çok bekledim. Mirayın yarasıyla tanışmak. Aylarca yarayı deşmeden yaranın izini nasıl görebilirim diye düşündüm. Bugüne nasipmiş. Sadece bekledim. Doğru zamanın gelmesini. Mirayın hayatına çok doğru bir zamanda girmeliydim ki beni kabul etsin. Yoksa herkes gibi benide görmezden gelirdi bende içimdeki aşkla kaybolur giderdim. Ama kızınızın doğru zamanını buldum ve hayatına giriş yaptım. Umarım çıkmak nasip olmaz. Ve umarım o da sevebilir. Sevip sevmemesi asla önemli değil ben sevmeye devam ederim ama kalp işte bu. İllaki bir şeyler bekliyor. Dur sus dinlemiyor işte. Sizde bilirsiniz zaten. En iyi siz bilirsiniz. "
Adım seslerini duyduğumda sustum. Daha konuşmak istiyordum ama şimdilik susmam lazımdı.
Elindeki su şişesini alıp yavaş yavaş toprağın her yerine dökmeye başladım. Döktükten sonra çıkan otları temizledik.
Ben ayakta o tekrar soğuk taşa oturup ellerimizi açıp dua etmeye başladık.
Ellerini yüzüne sürdüğünde bende duamı bitirdim. Mezar taşını öpüp yüzüme bakmadan ilerledi. Muhtelemen ağlıyordu. Ama arabada kaçışı yoktu.
Bende ismin üstünde baş parmağımı gezdirerek fısıldadım.
" Merak etme anne. Sümüklü kızın bana emanet."