adam öldürmüşüm gibi atılan çığlıklar tüm yaşanmışlık dağlarımın etrafında dört kez yankı yapıyor. küçükken boğazı acımıyor mu acaba diye merak ettiğim o çığlık girdiğim ergenlik çağının sonlarına doğru hala evimin dört bir yanında duvarlara çarpa çarpa ilerliyor. o kadar küçükten atılmaya başladı ki bu çığlıklar artık o sesi bastırmak için kulaklarımı sıkı sıkı kapatıp ben de bağırmak istiyorum. belki bastırırım. belki susar. belki duyar. belki artık boğazı acımaz. belki artık zihnimde şekle bürünmüş o çığlık şeklini bozar. mideme kramplar giriyor. çığlık hiç insanın kalbine siner mi? kalbime sindi. bir rüzgar gibi geziyor içimde. hayatın arka planında bir müzik çalsaydı eğer benimki huzuru ellerinde tutan piyano sesleri olsun isterdim. aşk herhalde bu diye baktığım adamın nefes sesleri olsun isterdim. sanki içimde dağ varmışta oralarda deprem oluyormuş gibi hissettiren keman ritimleri olsun isterdim. öyle isterdim. çok isterdim. yine de çığlık olurdu. odamdan mutfağa giderken bile hayatımın arka fonunda çığlık atılırdı. biraz nezleyi kapıp hafif hafif öksürürken bile arka fonda çığlık duyulurdu. ne yorgunum. ne kadar yorgunum. boğazı acır mı diye düşünmekten boğazım acıyor. ne yorgunum. hayatın arka planda çaldığı müzik var mıdır ki? boğazı yanar mı ki?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
kalbin dağ zamanı
Roman d'amouradıma birkaç küçük denemeler... şiir kadar kalbimi yaralar.