Hızlı adımlarla bara doğru yürürken gözyaşlarımı elimin tersiyle sildim. Girişe yaklaştığımda adımlarımı yavaşlattım ve saçımı düzelttim. Bir süre bekleyerek içeri girdim. Yaklaşık 1 saat önceki olaydan eser kalmamış herkes dans ederek eğleniyordu. Yüzümde istemsizce buruk bir gülümseme oluştu. Kafamı sağa sola sallayarak aklımdaki düşünceleri sanki olacakmış gibi yok etmeye çalıştım.
İnsanların arasından sıyrılarak lavaboya girdim. Aynada ki yansımama bakmak içler acısıydı. Burnumun ucu ve yanaklarım kızarmış göz altlarım da ise hafif morluklar oluşmuştu.
Suyu açarak iki üç kez yüzüme çarptım. Aynaya tekrar baktığımda en azından yüzümdeki kızarıklıkların azaldığını fark ettim. Hiç yoktansa buda iyiydi. Lavabodan çıkarak barmenin olduğu tarafa yürümeye başladım. Masanın üstündeki çantamı alıp içinden telefonumu çıkardım. 22 cevapsız arama ve 13 mesaj vardı.
Cevapsız aramalara girdim 16 kez Pınar aramıştı. Diğer numarayı görmek için listede biraz daha aşağı indim. Uzay yazısını görünce gözlerimi devirdim. Pınar'a eve gittiğime ve iyi olduğuma dair kısa bir mesaj attım. Bardan çıkarak bir taksiye binip eve geldim. Uzun bir uğraştan sonra çantamın içinden kapının anahtarlarını buldum ve kilidi açarak yavaşça içeri girdim. Parmak uçlarımda yürüyerek mutfağa gittim. Raftan bir bardak alıp masanın üstünde duran sürahiye doğru yürüdüm.Sürahiyi alarak bardağa su doldurdum. Su fazlasıyla ılıktı ama buzdolabına kadar gideceğimi sanmıyordum. Bardağı kafama dikerek yine parmak uçlarımda merdivenlerden çıktım.
Odaya girer girmez kendimi yatağa attım. Gözlerimi kapatıp bir süre öylece bekledim. Daha sonra yatakta oturur pozisyona geçip sağ tarafa fırlattığım çantama uzanıp içinden telefonumu çıkardım. Rehbere girerek Evren'in numarasını buldum 'kişiyi rehberden sil' tuşuyla bakışırken aklıma gelen bir gerçekle sinirlenerek telefonu yatağın üstüne fırlattım. Numarasını silsem de bir anlamı olmazdı çünkü ezberimde vardı zaten. Ne diye numarasını ezberledin diye kendime söverek banyoya girdim. Yarım saatlik bir duş alıp pijamalarımı giyerek yatağıma uzandım. Telefonu tekrar elime alıp numarasını rehberden sildim. Ne olursa olsun bir yerden başlamak gerekti.
Sabah yatağımın üstündeki ağırlık ve çığlıklarla 'geldiler geldiler' diye çığırarak yataktan kalkma çabasına girmiştim. Lakin yatak örtüsü bacaklarıma dolandığı için yerle öpüşmem saniyelerimi almadı. Benim dahi annem de elindeki tava ve tencerelerle kelimenin tam anlamıyla eline ne bulduysa 'neredeler neredeler' diyerek odama dalış yaptı.
Yerle bütünleşmiş beni ve yatağımda gülmemek için kendini zor tutan kızları görünce gözlerini devirip ''Yine klasik Sude'' diyerek odadan çıktı. Yerde sırt üstü uzanıp dirseklerimden destek alarak kızlara baktım ''Bunun bedelini çok ağır ödeyeceksiniz biliyorsunuz değil mi canlarım ayrıca ben sabah güneş ışığı yüzüme gelip uyandım diye sinirden ağlayan kızım siz hangi zihniyete uyarak beni bu şekilde uyandırırsınız'' dedim ve benim açımdan şirin onların açısından bu sefer bittik adlı bakışlarımdan attım.
Ece ''Hepiniz ayrı yerlere kaçın en azından bir iki kişinin sağ çıkma şansı olur'' diye bağırarak odamın kapısına doğru koşmaya başladı. Eylül'de onun fikrine katıldığını belli eder şekilde banyoya koşup kapıyı kilitledi. Yatağımın üstünde yavaş yavaş geri gitmeye çalışan Naz ve Pınar'a bakarak gülmeye başladım. Onlarda gülmeye başlayınca Eylül banyonun kilidini açıp kapının arasından kafasını çıkartarak ''İyi misiniz sakinleşti mi kırmızı alarm falan yok mu?'' diye kekelemeye başladı. Şurada benden en çok korkan da oydu zaten sonuçta kızı bir saat boyunca gıdıklamıştım kekelemesi normaldi.
Ece merdivenlerin başından bağırarak ''Kızlar Nazlı teyze yine döktürmüş çabuk gelin yoksa her şeyi yiyebilirim inanın kendimi zor tutuyorum'' dedi. Bunun üzerine dördümüz arasında ufak bir bakışma geçti ve hepimiz aynı anda kapıya doğru koştuk. Üç kişi oldukları için elimden bir şey gelmeyeceğini anlayarak kendimi yere atıp bayılmış taklidi yaptım. Yemekte önemliydi tabi ama ben daha önemli olduğum için hepsi yanıma geldi. Pınar ayı misali yüzüme tokadı yapıştırınca ''Ne yapıyorsun be'' diye çirkefleştim. Yüzüme dik dik bakarak ''Şu yaptığının zamanı geçti bir daha ki sefere ölü taklidi yap'' diyerek ayağa kalktı bileğinden tutarak onu aşağı çektim ve hızla ayağa kalktım. ''Bitches bitches everywhere'' diye gülerek merdivenlerden aşağı indim.
Hepimiz ayı gibi karnımızı doyurduktan sonra kaçmayı planlarken canım annem imalı bir şekilde öksürerek gözleriyle masayı işaret etti. Anneme cici kız bakışları atarken kızlardan yardım istemek için arkamı döndüm de oha yani. Koyun sürüsü gibi hepiniz mi aynı taktiği uygularsınız lan. Sizden hayır gelmez bakışları atarak tekrar anneme döndüm. Saçlarının uçlarındaki kırıkları aldırdığını fark edince yanına yaklaşıp ''Hanımefendi sizde bir değişiklik görüyorum sanki bir güzelleşmiş, gençleşmişsiniz'' diye sırnaşmaya başladım. Annemin yüzü kızlara dönük olduğundan arkadan ellerimle saç uçlarını göstermeye çalıştım. Kızlar durumu çakınca ''Nazlı teyzecim sen bir değişmişsin güzeldin daha da güzel olmuşsun'' diye yağcılığa başladı. Canım annem hiçbir şeyden haberi olmadığı için hemen ego kasıp kızlarla konuşmaya başladı. Ben arkadan tek tek onları yollarken geriye sadece ben ve Ece kaldık. Oda telefonum çalıyor bahanesiyle mutfaktan kaçınca anneme dönüp ''Ee anne beni niye oyalıyorsun çok işim var benim hadi seviyorum seni'' diyerek mutfaktan ışık hızıyla kaçtım.
Odama girip kendimi yatağa attım. Kızlar tepemde dikilip ''Kalk kalk'' diye emirler yağdırmaya başlayınca oflayarak yataktan kalktım. Kendi aralarında yaptıkları plana beni de dahil ederek ''alış verişe gidiyoruz hem o saçlar falan ne kız mısın sen ya'' diye kıkırdamaya başladılar. Tam ''Hayır hayır hayır'' diye geri geri gidip kendimi banyoya kilitleyeceğim anda Naz omzuma kolunu atarak ''Zorla güzellik olur benim canım arkadaşım biliyorsun değil mi? O yüzden işlerin çirkinleşmesini istemiyorsan Eylül'ün senin için seçtiği kıyafetleri giyip en fazla 10 dakikaya aşağıda ol'' diyerek gülümseyip odadan çıktı. Arkasından diğerleri de çıkınca koltuğun üstünde duran kıyafetleri elime aldım. Eylül'ün benim için seçtiği elbiseyi görünce acaba gidip annemle bulaşık yıkasam mı diye düşünmedim değil. Ama eğer böyle bir şey yaparsam açık ve net bir şekilde kendi mezarımı kazacağımı bildiğim için bu düşünceyi aklımdan tamamen çıkartıp hazırlanmaya başladım.
Tam zamanında merdivenlerden inip kızların yanına gittim ve dışarı çıktık kapının önünde bekleyen taksiye binip gideceğimiz yeri tarif ettik. Taksiye parasını ödeyip alışveriş merkezine girdik.
Yaklaşık iki saatte girmedik mağaza bırakmamışlardı sonuç ellerimiz tamamen doluydu. Şahsen benim kendi seçtiklerimi almama izin vermediler nedenmiş çünkü hep çok sportif giyiniyor muşum ve biraz kız olduğumu belli etmem gerekiyormuş.
Naz ''Kızlar sizi bilmem ama ben çok yoruldum'' diyerek elindekileri yere bıraktı. Ece ve Eylül'de onunla aynı fikirde olduğuna dair sesler çıkartıp elindekileri bıraktılar. Pınar kızgın bir ses tonuyla ''Hayır şimdi olmaz daha en önemli şeyi halletmedik'' diyerek üst kata doğru ilerlemeye başladı. Bizde arkasından giderken kuaförün önünde durdu ona gerçekten mi bakışları atarken beni kolumdan tutarak içeri girdirdi. Hemen kuaförü çağırıp saçımla ilgili bir şeyler anlatmaya başladı. Kadın gülümseyerek yanıma gelince sıçtığımın garantisini almış oldum.
Pınar kulağıma eğilip fısıldayarak ''Gözlerini kapat ve evrime kafa atmanı bekle'' dedi. Ona sen iyi misin bakışları atıp gözlerimi kapattım. Kuaför işini bitirdiğine ve gözlerimi artık açabileceğime dair bir iki cümle söyledi. Gözlerimi yavaşça açıp aynaya baktım. Saçlarım su dalgası modelinde kesilmiş ve mavinin koyu tonlarına boyanmıştı. Aslında şu maviyi hep denemek istemiştim ama cesaret edemediğimden bir türlü yaptıramamıştım. Aynadaki yansımam hiçte fena durmuyordu. Kızlarda yanıma gelip manikür yaptırmaya başlayınca bana da saçlarımla aynı tonda bir oje sürdüler. Ece aldığımız kıyafetlerin içinden bir elbise çıkartarak elime tutuşturdu ve arka taraftaki kabinlere sürükledi.Ben elbiseyi giyene kadar hepsi manikürlerini yaptırmış kapıda bekliyordu.
Kuaförden çıkıp bulduğumuz ilk kafeye kendimizi attık. Masadan destek alıp dik bir şekilde oturdum. Kafamı sağ tarafa çevirmemle Ulaş'ı görmem bir oldu. Hızla ayağa kalkıp lavaboya gidecekken önümdeki kişiye çarpıp elindeki içeceği üstüne döktüm. Çarptığım kişinin suratına bakmadan özürler yağdırmaya başlayınca arkadan kızların öksürme sesleri duyulmaya başladı. Kafamı kaldırıp çarptığım kişiye bakınca istemsiz olarak ''Yine mi sen ya'' dedim.
Yüzünde yer yer morarıklıklar olan Uzay ''Ne tesadüf yine ben'' diyerek yapmacık bir gülücük attı. Onun bu haline göz devirirken arka taraftaki bir çift kahverengi gözle adeta olduğum yere çakıldım kaldım. Gözleri ben ve Uzay arasında gidip gelirken bir yere odaklandı. Gözlerini takip edip baktığı yere baktım. Ellerim Uzay'ın tişörtünde ve onun elleri de benim kollarımı tutuyordu.
O gece yaşananlar aklıma gelince ellerimi hızlı bir şekilde çektim. Tekrar ona baktığımda göz göze geldik. Omuz silkerek kafenin çıkışına doğru ilerledi. Al sana dejavu bu sefer tek fark beni umursamadan kafeden tek başına çıkıyor olmasıydı.