Media'daki Brandon ve Miller.
***********
Louisa'dan.
"TİGER LİLY!"dedik aynı anda.
"Neden Wendy demedin?"
"Sen neden Wendy demedin?"
"Soruma soruyla karşılık verme."dedi.
"Tamam, kızma. çünkü Tiger Lily'yi seviyorum. Sanırım kızılderelilere karşı bir zaafım var."dedim. Wendy diyemezdim. Eğer sonunda Peter'i kaybedeceksem neden Wendy olmak isteyeyim ki? "Sen neden Wendy demedin peki?"
"Aslında aklıma o anda gelmedi." Yüzünü buruşturup ensesini kaşıdı.
"Tamam."dedim ve yürümeye devam ettik. Sonunda yol ikiye ayrıldı. Durduk. "Tamam benim evim sol tarafta. Yani sol sokaktan gidiliyor."dedim.
"Benimki de sağ, yani sanırsam. Yolları tam olarak ezberlemiş değilim. Daha yeni geldik sonuçta." Gülümsedi.
"Eğer istersen sana yardım edebilirim. Buraları doğduğumdan beri adım gibi bilirim." Yani doğduğumdan beri burada olduğum doğruydu ama HALA o kadar ezberleyebilmiş değilim. Karıştırdığım sokaklar vardı elbette. Koskoca Londra.
"Gerçekten çok ama çok sevinirim. Hem biraz daha takılmış oluruz. Buralardaki ilk arkadaşımı sevdim hem." Sırıtarak kafamı salladım.
"Ben de."dedim. "Ben de arkadaşımı sevdim." Tekrar yürümeye başladık. Sokağın sonuna kadar yürüdük. İkimiz de konuşmamıştık. Dalmış gibiydi. gökyüzüne bakıyordu. Sonunda konuştu.
"Baksana şu bulut üç katlı bir pastaya benziyor."dedi. Dediği tarafa baktım. Bulut üçgen gibiydi ve cidden bir pastayı andırıyordu.
"Aslına bakarsan daha çok üçgene benziyor ama pastayı da diyebiliriz. Sanırım sen acıktın."dedim.
"Ah, sanırım biraz. Bize gidince bir şeyler söyleriz heralde çünkü evde hiçbir şey yok."dedi. "Ayrıca bugün bizimle olmanı zorluyorum. İlk günümden benim için okulunu kıran bir kıza pizza ısmarlamak isterim. Hem bizimkilerle tanışırsın."
"Beni annen ve babanla mı tanıştıracaksın?"
"Hayır, nereden çıkardın? Brandon ve Maggie ile tanışacaksın. Brandon bebekliğimden beri paçamdan ayrılmayan en yakın ama en aptal arkadaşım. Maggie ise minik kuzenim. İkisi de biz Los Angelos'dan ayrılırken arkamdan koca bezli bebekler gibi ağladıkları için kıyamayıp çantama tıkıştırdım."dedi gülerek. Ben de güldüm ama karşı çıkmadım. Yemek yemek benim için de iyi bir fikirdi. Karnımdan 'Acıktık! Doyur bizi!' sesleri duymaya başlamıştım. Sonunda büyük verandası olan iki katlı bir evin önünde durduk. "İşte geldik. Burası."dedi ve beni evin içine çekmeye başladı. Verandanın basamaklarını tırmandık ve kapıyı açmak için anahtarını bulmasını bekledim. Tam anahtarı takıyordu ki kapı açıldı.
"HADİ AMA DOSTUM! İlk günden evimize kız atamazsın!"dedi karşımdaki beyaz saçlı oğlan. Saçlarını boyamış emo olmayan bir emo.
"Brand! Onu eve atmıyorum. O sadece arkadaşım. Ve biraz kibar ol salak!" Kafasına şaplak atıp içeri girdi. "Hadi gel Louisa."
"Sana da merhaba emo."dedim ve ben de içeri girdim. Ev tam anlamıyla muhteşemdi. Ön tarafından gözüktüğünden daha büyüktü ve salonun tek duvarı ful camdan oluşup kocaman bir havuza bakıyordu. Salonun hemen yanından mutfağa açılan geniş bir kapı vardı. Şu anlık gözlemim buydu. Birde her taraftaki kolileri saymazsak ev düzenliydi denilebilirdi.
"BEN EMO DEĞİLİM!"diye bağırdı hala kapıda duran Brandon.
"Bu arada tanışmış oldunuz. Sahi Brand, Maggs nerede?"dedi Miller.
"Buradayım!"dedi Miller'ın arkasına ne zaman geldiğini anlayamadığım kız. Miller korkmuşcasına sıçradı yayıldığı koltuktan.
"Lanet! Maggie adın söylendiği anda ortalığa aniden çıkmandan nefret ediyorum. Her zaman korkutmandan da nefret ediyorum!"
"Sen neyden nefret etmiyorsun, sersem."deyip yanıma yaklaştı. "Selam ben Maggie, sen Maggs de. Bu arada Miller hakkımda ne dediyse yalan. ONUN MİNİK KUZENİ DEĞİLİM VEYA BURAYA GELMESİ İÇİN AĞLAMADIM!" Son cümlesini dibinde olmasına rağmen Miller'ın duyması için bağırarak söyledi. Evet haklıydı. Hayalimdeki Maggie hala Barbieleriyle oynamaya çalışan beş yaşında bir çocuktu. Ama şu an karşımdaki Maggs neredeyse 16 gibi gözüküyordu.
"Sen hala benim 'Minik Maggie'imsin."diye o da konuştu. Son anda şokunun üzerinden kurtulmuş olan Brandon yanımıza geldi ve konuştu.
"Ben açım. Bana pizza söyleyin."dedi ve o da Miller'ın yanına yıkıldı. Sonunda Maggie de üstlerine atlayıp;
"Beni ilgilendirmez ben hala minik Maggie'yim unuttunuz mu? Kaldır kıçını da kendin söyle."
"Ah! Hadi ama Maggs. Lüüüüttffeeeeeğğğnnn...." En sevimli yüzünü göstererek köpek suratını yaptı ve yalvararak kelimelerini uzattı Miller. Maggie onlara baktı. Bir an şu tatlı surata kanar gibi bir bakışı oldu.
"Mill yapma şu suratı kıyamıyorum... Tamam tamam yalvarmana gerek yok."dedi ve ayağa kalktı. Üstünü düzeltti ve bana bakıp gözünü kırptı. Sonra da yandaki koltuğa yayılarak oturdu. "Sizin o aptal köpek suratlarınıza kanmayacak kadar büyüdüm. Üzgünüm Millie, kıçını kaldırıp kendi pizzanı kendin söylemelisin."diyerek güldü. Brandon kaybetmiş gibi suratını astı.
"Hadi ama dostum. Çok az kalmıştı. Sana ne kadar söylemeliyim. Dudağını daha çok büzmelisin. Bak işte böyle." dedi ve aynı köpek bakışını yaptı fakat dudağı gerçekten daha çok büzülmüştü. Güldüm ve telefonumu çıkardım ve pizza söyledim. Birkaç dakika sonra yanlarına yaklaşıp konuştum.
"Pizzaları söyledim. Güzel kıçlarınızın kalkmasına gerek kalmadı. Fakat bir dahakine o parlak kıçlarınızla beraber bana pizza söyleyeceksiniz."dedim. Brandon ve Miller gülümsedi.
"Millie sana söylemiştim."
"Neyi Brand? Bana pizzaları Louisa söylemeli filan demedin sen."dedi. Aralarında böyle bir konuşma mı geçmişti?
"Hayır seni aptal. Parlak bir kıçım olduğunu. Bana inanmamıştın! Sonunda bana inanan biri oldu."dedi. Miller'ın yanından kalkıp benim yanıma oturdu. Kolumu tutup zafer yaparmış gibi havaya kaldırdı. "Yaşasın PARLAK KIÇLILAR!"diyerek bağırdı. Olaya atlayıp konuya girdim. Parlak bir kıçım olup olmadığını bilmiyordu ama konuyu karıştırmak istemedim. Nasıl olsa parlak bir kıçım vardı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
A Peter Pan Story
Teen FictionLouisa. 17 yaşında bir kızın hikayesi. *** Miller. 17 yaşındaki bir malın hikayesi. :D *** ''Miller n'apıyorsun? Burada olmaman gerekiyor!'' ''Seni kaçırıyorum. Sus ve kurtarıcına kolarını dola.'' İlk başta dalga geçiyor sandım. ''Abartma Mil. Alt...