17

437 39 29
                                    

SA

Bana kırgın da olsa çalışması bitince yanıma geldi Cihangir. Sarı kaskını bana uzattı.

"Kalk, ceketi de giy üstüne." kaskı koltuğun kenarına bıraktı. "Seni bırakayım."

Bu sefer az öncenin aksine doğrulurken çok zorlanmadım. Az önceki kadar derin uyumamıştım çünkü. Kaskı elime alıp yanaklarımı şişirdim ve bacaklarımı koltuktan sarkıtıp hafifçe salladım. Kötü hissediyordum.

"Sorun ne?" önceden bana tatlı tatlı davranırken hiç tereddüt etmeyen Cihangir'in artık bana karşı kurduğu her cümlesi tereddüte bulanmış durumdaydı.

"Kahve içmeye gidelim mi?" sorusunu görmezden gelip bir soru da ben sorduğumda afallar gibi oldu ama yüzüne hemen küçük bir gülümseme yerleştirdi.

"Kahve? Biz mi?" bir beni, bir kendini işaret etti. Usulca başımı salladım. Eve gitmeyi cidden istemiyordum ve bunu ne kadar geciktirirsem o kadar iyiydi benim için. 

Gülümsemesi hafifçe genişledi. Aramıza ördüğü duvarın hafifçe çatırdadığını bu gülümsemeler göstermişti.

"Sen üşümez misin?" üstümdeki deri cekete bakarken mırılandım. Bana biraz yaklaşıp çekingence dizlerime dokundu. Bu hareketi karşısında kaşlarım hafifçe çattı. O da bunu görüp ellerini dizlerimden yavaşça çekti. Bozulmuş durmuyordu, hala koltuğun önünde diz çökmüş haldeydi.

"Üşümem. Hem daha önceden de dedim ya sen küçücüksün seni korumalıyım diye."

Kaşlarım biraz daha çatıldı ve kollarımı göğsümde birleştirdim. Beni keyifli bir ifadeyle izliyordu.

"Küçük falan değilim ben." ofladım. "Sen deve kadarsın işte."

Kıkırdadı.

"Evet, ben deve kadarım. O yüzden üşümem." ayağa kalkıp elini uzattı. "Hadi gel."

DİĞER BÖLÜMDEN BEKLENTİLERİNZ NELER DOSTLAR.

baterist (bxb)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin