"Ne yapmayayım Efra?"
"Mert, bir şey yok tamam mı boş ver."
"Emin misin?"
"Sonuna kadar evet."
"Öyle diyorsan, peki."Odama adımladım. Sessiz adımlarla yürüyordum fakat benim beynimdeki susmayan düşüncelerim yüzünden, attığım her adım kulaklarımın dibinde patlayan bir bomba misali ses çıkarıyordu. Bir an önce üstümü değiştirip kendimi odanın dışına attım. Saat daha 12.00'ye yeni gelmekteydi. Güneş tam tepedeydi. Üniversiteye gitmem de gerekirdi. Bayadır aksatıyordum. Yazarlık işi de sekteye uğramıştı. Kafamı toplayamadım ki işime odaklanabileyim?
Kendimi parkın birine attım. Daha gündüz vakti olmasına rağmen dışarısı yeterince karanlıktı.
3. Kişi Anlatımıyla-
Eliyle bileklerini ovuşturdu. Gökyüzüne baktıkça huzursuzluğun dibini yaşıyordu. Parktan bir an önce çıkıp sokaklarda yürüdü. Her adımı, kafasındaki düşüncelerle uyumlu atılan adımlardı. O kadar sessizdi ki etraf, kendi nefes seslerini çok rahat duyabiliyordu. Telefonunu çıkarttı. İşin neticesinde saçlarının dağınıklığına bakmalıydı. Telefonun kamerasından bakarak, kendi şakaklarında ki saçları geriye doğru eliyle taradı. O sıra ekranda gözüne bir şey takıldı. Arkasında sanki, sanki böyle siyahımsı bir karartı vardı. Yavaşça arkasını döndü. Gitmişti. Ya da hâlâ oradaydı. Umursamazca bir tavırla, önüne geri döndü. Tekrar ekrana baktığında bütün vücudu buz kesildi. Korku bütün bedenine nüfuz ederken eli ayağı da titremeye başlamıştı. Kamerayı bir hışımla kapattı. Tekrar arkasına baktı. Yoktu. Orada olmadığına emindi. Görünmüyor ya da o göremiyordu. Derin bir nefes aldı. Telefonunu tekrar çıkarttı. Ekranı açıp arkasına ekranının yansımasıyla baktı. Daha da yakındı. Hatta o kadar yakındı ki üç dört adım atsa kalp atışını duyacaktı.
Önüne bile bakmadan bütün hızıyla koştu. Nasıl koşabilirdi bu halde, onu bile bilmiyordu. Arkasına döndüğünde peşinden gelen bir şey olmadığını gördü. Olduğu yerde durdu. Etrafı gözleriyle taradı. Sessizliğin içinde kalbinin sesi yankılanıyordu. Göğsü hızla inip kalkıyordu. Telefonunu ele aldı. Saate baktı. 14.30 2,30 saat mi olmuştu? Ne ara? Hangi ara? Ellerini yüzüne götürdü. Toparlanması gerekiyordu. İyi olmadığını en az kendi kadar çevresindekilerde biliyordu. Ona birinin dokunmasıyla tüyleri diken diken olmuştu. Nefesini tuttu, asla bırakmayacak gibi. Gözlerini sıkıca kapattı. Korkunun dibini yaşıyordu. Çevresinde birileri olmayabilirdi. Ama tam arkasında -ki emindi- birinin olduğunu biliyordu. İçinden dualar etmeye başladı. Kolu sertçe çekildi. Arkasına döndü iki kolunu da biri yakalamış yüzüne bakıyordu. Ve o tanıdık sesi duydu. "EFRA!" diye bağıran Can ile göz göze geldi. Derin bir nefes alıp verdi. Bütün vücudu buzdu sanki de birden yaklaşan ateşle çözülüvermişti. Tek kelime edemedi. Can'ın gözlerine bakakaldı.
"İyi misin sen?"
"Bilmiyorum, ama sanırım.."
Ne derse desin kekeleyerek söylüyordu o an. Can'ın içine bir ateş düşmüştü. Doğruyu ve geleceği gösteren bir ateş. Daha kıvılcım olan bir ateş. Ama o ateş büyüyüp onu yakacaktı. Ve sonunda alev olup yangın olacaktı. Efra'nın saçlarına ellerini götürdü. Onunla konuşmalıydı. Hemen şimdi. Bu yüzden eve gitme teklifinde bulunmadı. "Efra yürüyelim mi seninle biraz?" Efra, olumlu anlamda başını salladı. İyi gelecekti biraz yürümek. Ya da o öyle sanıyordu.Sokak boyunca yürüdüler. Evet, konuşacakları çok şey vardı ama ikisi de olanlar karşısında susuyordu. Kim konuşacaktı karar verilmemişti. Efra yere, Can ileriye bakıyordu. Belki de tüm sorun buydu. Anlatmak, dinlemek ve anlamak. İkisi içinde şu andaki en zor kavramlardı. Efra anlatamayacaktı. Can anlayamayacaktı. İkisi de dinlemeyecekti. Efra dudaklarını oynattı en azından kafasında cümleler oluşturmuştu. Bir yerlerden başlamak en doğrusu olacaktı.
"Bana ne olduğunu bilmiyorum."
"Sana ne olduğunu kimse bilmiyor Efra." diye düzeltti Can. Söyledikleri Efra'nın özgüvenini yerle bir etmişti. Konuşmama korkusu daha da artmıştı. Ama haklıydı. Kimse bilmiyordu neler olduğunu, neler yaşandığını. Her gece gördüğü kabuslara, ya da her gündüz gördüğü halüsinasyonlara o da anlam verememişti. Hastalığı yoktu. Fakat her gördüğü siluette fark ettiği bir şey vardı. Her siluet farklı biriydi. Genellikle gençlerdi fakat fizik olarak farklılardı. Bazen bir kadın bazen bir erkek olabiliyorlardı. Bu da şunu açığa çıkarmıştı. Efra hep aynı kişiyi görmüyordu. Belki binlerce belki on binlercesi vardı bu kişilerin. Korkunç. Bu düşünce içini parçalamıştı. Bir sürü olabilir miydi yani? Dehşet verici.
"Can? Siluet benzeri şeyler görülebilir mi sence?"
"Ölmüş ruhlar mı demek istedin? Ah.. sanmam nasıl gözüksünler ki?" Efra'nın gözleri fal taşı gibi açıldı. Ölmüş ruh.. Onlar ölmüş ruh olabilir miydi? Artık önü daha aydınlıktı. Her şey yerli yerine oturmaya başlamıştı.
Yürümeye devam ederken bir yandan da Can ile kafa dağıtıyorlardı. Konuşacakları konuyu bir kenara bırakıp sadece gülmek için çaba harcadılar. Saatin nasıl geçtiği de umurlarında değildi. Hava ciddi anlamda karanlığa büründüğünde. Evin yoluna doğru dönüş yapmışlardı ta ki Can yere eğilip ayakkabı bağcığını bağlarken Efra'nın yanına biri gelene kadar. Efra arkasına baktı. Can yerde iplerle uğraşıyordu.
"Hadi ama çok yavaşsın Can." dedi gülerek Efra. Yakınındaki orta yaşlardaki kadın Efra ya döndü.
"Kızım, tansiyonun çıktı sanırım iyi misin?"
"Neden sordunuz ki?"
"Arkanda kimse yok. Kiminle konuşuyorsun?" Efra arkasına büyük bir dehşetle döndü. Can'ın olduğu yerde şu an yeller esiyordu. İşte tam o anda bir hançer kalbini delip geçti. Bunca yol yapayalnızmış meğer. Elleri terlemeye başladı. Gözleri yaşlarla doldu. Ağlamayacaktı, ama bu çok zordu. Yıkılmıştı resmen. Can yoktu. Yanında değildi. O kimle konuşmuştu? Kiminle onca yolu yürümüştü? Kiminle bu kadar zamandır beraberdi? Farkına varmadan yumruk yaptığı ve deli gibi sıktığı elleri bir anda acımaya başlayınca kendine geldi. O kadar sıkmıştı ki tırnakları batmaya başlamıştı avuç içlerine. Kadının yüzüne baktı. Kadın elini Efra'nın yüzünün önüne getirdi ve salladı. "Kızım iyi misin? Bembeyaz kesildin." Vücudu buz kesilmiş halde cevap vermek üzere dakikalarını harcadığı cümleyi bile kekeleyerek okudu. "E-evet iyiyim ben. İyi günler size."
Bütün dikkati yerle bir olmuş, yıkılmış, korkmuş ve parçalanmış bir halde yağan yağmurun altında eve doğru sessizde yürüdü. Kapüşonunun şapkası var olması halinde takmadı. Şu an kendi hastalığını bile düşünecek durumda değildi. Kafası karmakarışıktı. İyice paranoyak hale gelmişti. Her şeyden, her sesten korkmaya başlamıştı. Psikolojisi yerin dibini görmüştü sanki. Ama bu dip değildi ki.. Daha önünde uzun bir yol var :)
Evin kapısının önüne geldiğinde, önce durdu ve düşündü. Saçını başını düzeltti. Yüzündeki ıslaklığı sildi. Kaan, Mert ve Can'a iyi gözükmeliydi. Zili çaldı. Mert kapı da dehşet korku ve özlem içerisinde Efra'ya baktı. Elinden tuttuğu gibi içeri çekti. Kapıyı hızla kapattı. Açtığı kollarının arasına Efra'yı aldı. Endişe, korku, kaygı, özlem, merak gibi çoğu duygu bedenini ele geçirmişti Mert'in. Efra ise sadece onu saran kollar arasında durmakla yetinmişti. Mert kollarını gevşetip Efra'yı bıraktı. "Ya kızım sen aklımızı başımızdan mı alacaksın anlamıyorum ki!" Mert'in bağırışına salonun kapısında Kaan belirdi. Efra ile göz göze geldiğinde yavaşça yaklaşıp yüzüne dokundu. "Bizi ne kadar korkuttuğundan haberin var mı acaba senin?" Efra başını öne eğip sadece özür diledi. Diyecek başka bir şeyi mi vardı sanki? Yol boyunca bir halüsinasyon ile yürüdüğünü hatta konuştuğunu hatta ve hatta kahkalar atıp bir kadının ona sen kimle konuşuyorsun? Orada biri yok ki demesini mi anlatacaktı?
"Kaan sadece biraz dinlenmek istiyorum lütfen"
"Peki, peki. Ama sana neler olduğunu bilmek istiyorum. İyi değilsin ve yarın doktora gidiyoruz." dedi keskin ve sert bir ifade ile. Oysaki sadece korkuyordu onun için.
Efra başını sallayıp odasına ilerledi. Havlusunu alıp banyoya geçti. Ilık bir duşun ona iyi geleceğine inanmak için kendini zorladı. Duştan çıkıp kendini rahat hissettiği pijamalarını giydi. Mert ve Kaan'a bakmak için salona ilerledi. Ne kadar korksa da sorması gerekliydi.
"Çocuklar, Can nerede?" sorduğu soruyla Kaan ve Mert'in gözleri fal taşı gibi açıldı.
"Can mı?" dediler aynı anda.
"Evet Can?"
"Sen iyi misin Efra? Can'ı kaybettik sabah dışarı çıkmıştık sonra bir yere gideceğini söyledi bir daha da gelmedi. Akşam gelir diye düşündük. Henüz gelmedi."
Yediği darbeler yetmezmiş son duydukları bu sefer onu yıkmamıştı. Onu öldürmüştü. Ellerine baktı. Yüzüne götürdü. İyi değildi kesinlikle değildi. Kaan ve Mert'e baktıklarında orada olmadıklarını gördü. Etraf gitgide kararmaya başladı. Önüne çıkan ve deli gibi çığlık atan siluetlerle bakışıyordu onları duyuyordu. Görülmeyenleri duyuyordu. Her siluet farklı bir sesle bağırıyordu. Çığlık atıyorlardı. Efra'nın göz bebekleri titremeye başlamış ve büyümüştü. Dediği gibi yüzlerce siluet karşısında çığlık atıyorlardı.
"Can öldü!"
"O da aramıza katıldı!"
" Hepimiz öldük!"
"Sen hazır mısın?"
"Efra!"
"Korkuyor musun?"Efra yere attı kendini, gözleri kayıyordu artık. Dayanamıyordu. Gözlerinde akan yaşlar yüzünü yakıyordu. Nefesi kesiliyordu. Attığı çığlıkla dayanma noktasını geçmişti. O artık delirmişti. Onca sesin içinde duyabildiği tek huzurlu ve tanıdık sen Kaan'ın "Efra!" diye bağırması olmuştu.
Dayanabildiği kadar dayanmıştı. Yaşadıkları ağırdı sanki. Gençliği çöpe dönüşmüştü. En önemlisi de Can'ın bir halüsinasyon olmasına rağmen içindeki ateşin gerçek olmasıydı. Ve o ateş büyüyordu. Artık kıvılcım değildi. Kıvılcım değildi ama alev olacaktı. Az kalmıştı bu ateşin Efra'yı yakmasına. Az kalmıştı o Eurion Akıl Hastanesine... Her şeyin başlangıcına...
-----------------------------------------------------------------
Sende bir delisin artık.
Unutma.
Herkes bir gün delirecek.
Ben bile.Devam edecek. -->
:)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Görülmeyenler
Mistério / SuspensePeki ya şimdi ne olacaktı? Ne yani o korkunç hastaneye geri mi dönecektim!? Hayır. Deli değilim. Onlar gerçekten varlar. Gördüm. Konuştum. Seslerini duydum lan ben onların! Deli olamam. Çünkü ben neyle beraber yaşadığımı biliyorum...