Duvardaki saatin sıralı sesleri; aklımı buladırmaya yetiyordu.
Derin bir nefes aldım.
Kasvetli, karanlık odamın köşesindeki siyah yatağımın, yanındaki minik sephanın üzerinden kitabımı elime aldım.Nasır tutmuş ellerimi siyah derinin üstünde gezdirdim; bir süre.
İçini açıp yazmaya başladım."Acı çekitiğim 21. Yıl. Ölmek istediğim bir gün daha.
Ah, bu acınası dünyada aciz bedenimin çektikleri çok acı...
İmtihan yeri denilen Dünya' da neden adalet yok ha?!"Sessizce gözlerimi yumdum; hayata dair her şeye.
Acılarıma, yaralarıma.Gözlerimi araladığımda boyaları akmış tavan bakış açıma girdi.
Bir süre öylece uzanıp düşündüm. Kendimde bir güç kıvılcımı bulduğumda ayaklandım.Karnımdaki gurultular eşliğinde mutfağa girdim.
Minik, dar ve eski eşyaların dolu olduğu mutfağımda bir süre dikildim. Buz dolabını açıp elime bir elma aldım.
Yumuşamaya başlamıştı, hoş pek önemi yoktu.Yavaş yavaş ısırk almaya başladım elmadan.
Karnımın doymaya başlamasıyla beraber ağzıma bir sıvının geldiğini hissettim.
Hızlı adımlarla banyoya girip klozete eğilip, ağzımı açtım.Sadece safra suyu çıkıyordu. Boğazımda yanmaya başlamıştı.
Ağzımı çalkalayıp odama geçtim.Dolabımı açıp artık birer paçavraya dönmüş pantolon ve kazağımı giydim ardından ise 1 yıl önce bir seyyar satıcıdan aldıgım ayakkabıları.
Yavaşca kapıya yürüyüp kendimi dışarı attım.
Hızlı fakat acelesiz adımlarla yola koyuldum. Cebimdeki 5 kuruş ile bir simit ve bir su aldım. Bu kadarı bana yeterdi. Yetmeliydi...Hiç bir zaman hayatımdan şikayetci olmadım çünkü elimdiklerle yetinmeyi; yıkık dökük bir yetimhanede ögrendim.
Ailemi görmüştüm fakat beni istemememişlerdi sebebi ise bir albino hastası olmamdı. Hatalı demişlerdi bana!Küçük bir kız kardeşim vardı onu da hastalık nedeniyle kaybetmiştim.
Bazen düşünüyorumda iyiki ölmüştü yoksa, Dünya'nın onun düşlerinin aksine karanlık ve iki yüzlü olduğunu ögrenirdi.
Bunu hiç bir zaman istemezdim.Yerini ezberlediğim ufak şirkete gidip adeta bir robot gibi masama kuruldum.
Bana gelen dosyaları ingilizce ve Almancaya çeviriyordum.
Bu genelde zevk vericiydi; aldığım maaş bana yetseydi.Akşama kadar orada durduktan sonra yavaşca ve sakince yürümeye başladım.
Hava yağmurluydu sorun değildi.
Yürüken bir malikanenin camında bir kadın gördüm...Dans ediyordu, fakat bu kadına bakınca daha önce hissetmediğim duyguları hissediyordum.
Neşe, tutku ve dahası bunlara karşı ise yoğun bir hüzün hissediyordum.Fazla oyalanmadan tekrardan yürümeye koyuldum.
Fakat yürürken zihnimdeki kareler beni derin düşüncelere itmişti.Kadın adeta bir kuğu gibiydi. İncecik beli, kehribar gözleri, dolgun dudakları, koyu siyah beline yetişen saçları ile eşsiz görünüyordu.
Düşünürken derin bir oh' çektim. Bu nefeste uzun yıllar sonra ilk defa heyecan vardı. Sessizce yavaş yavaş atışmaya başlayan yağmurun altında yürümeye devam ettim.
Evime ulaştığımda kendimi hemencecik yatağıma attım.Elime yandaki sephadan bir kitap aldım gözlerim satırlar arasında dolaşırken fark ettim ki ben okumuyorum.
Gözlerim far görmüş tavşan gibi açılırken aslında zihnime şaşırmıştım.Çünkü zihnimde kadının ta kendisi vardı. Fakat nasıl!
21 yıldır tek bir cinsten hoşlanmayan ben nasıl olurda bir kaç dakika gördüğüm kadını aklımdan çıkaramıyordum...Ben bunları sorgularken bile aklımda kehribarları yer edinmişti bile.
Ah, neler oluyordu bana böyle?!Aynanın karşısına geçince beni dehşete düşüren bir ifade gördüm yüzümde.
Bir tebessüm acıdan nefretten uzak saf bir tebessüm...
Bir kaç dakikalık bir kadın mı bunlara neden olmuştu.
Hoş, çok geçmeden o tebessüm yerini acılı bir ifadeye bırakmıştı.Çünkü günler önce aldığım gazetenin köşesindeki yazıyı gördüm.
Şunlar yazıyordu:
"Soylu bir aileden gelen Bayan Nancy geçen hafta ihtişamlı nişanıyla ülkeyi çalkaladı...!" Devamı vardı fakat gazete elimden düşmüştü bile.
Ne kadar acı... bir kaç dakikalık bir sevinç bile kurtsağımda kalmıştı. Çok düşünmeden kendimi yırtık yorganımın içine sakladım.
Şuan üzüldüğüm tek şey o sevinç kıvılcımıydı.
Saniyeler dakikalara dakikalar saatlere dönüyordu.
Ve tek yaptığım duvardaki saati izlemekti.
Yavaşca gözlerimi solumdaki duvarda olan tabloya getirdim bir rahibe tablosuydu.Acaba bende bir rahibe kadar iyi olsaydım mutlu olur muydum?
Mutluluğun anahtarı aslında iyilik miydi?Denemeden göremeyiz öyle değil mi? Değil.
Ben zaten iyi değil miydim?
Kendince yaşyan kimseye zararı olmaya biriydim sıradan.Zaten sıradan olduğum icin tanrı bile yalnız bırakmıştı ya...
Ben tanrıya inanmayı kardeşim kollarımda ölürken bırakmıştım.
Sadece o değil ki ben tanrıya beni yalnız bıraktığında inancımı yitirmiştim.Ne kadar acı değil mi?
Seni "yaratan" tanrı seni yalnız, tek başına bırakıyor ve buna imtihan deniliyor.Peki o zaman bu sınava son verince neden cehenneme atılıyoruz?!
Ne kadar saçma bir düzen insanlar iyi kötü diye değilde; adaletli adaletsiz diye ayrılmalıydı.
Adeletsizlerin başında ise tanrı gelmeliydi?!Kim kulunu böylesine acınası bir dünyada yalnız bırakmak istedi ki?!
Bu acınası dünyada kim cezalandırılmak isterdi ki ha cezalandırlması gereken birisi varsa da o tanrıydı.
☆☆☆☆☆☆☆☆☆☆
Merhaba!
Kitap yazmaya yeni başladım sizin yorumlarınıza göre devam edeceğim.İlk bölüm 707 kelime oldu yorumlarınızı bekliyor olacağım!
ŞİMDİ OKUDUĞUN
PAPATYA SARISI
RomanceHer gün o pencerenin önünde dakikarlarca onu izliyordum. Tek arzum beni fark etmesiydi. Çünkü o benim amaçsız hayatıma amaç olmuştu.