Rüzgarın tenime çarpmasını hissedebiliyordum, ama tek hissettiğim buydu. Mükemmel bir kız değil mi? Çok güzel gözleri var, saçları ipek gibi, gülüşü çok içten, hep çok mutlu. YALAN!
Yalan, yalan, yalan, yalan, yalan, yalan, yalan, yalan, yalan, yalan, yalan
Bıkmış durumdayım. Ciddi anlamda bıkmış. Yorgunum ama bu yorgunluk uyuyarak düzelecek bir yorgunluk değil.Hiç kimseye bir şey söyleyemem ve anneme bakmak zorundayım. Molly yani annem, geçen sene alkol komasına girdi, komadan çıktıktan sonra da her gün düzenli olarak ilaç alması gerektiği söylendi. Annem ben küçükken böyle değildi tabi ki. Ne zaman babamla ayrıldılar ve babam kendine benimle yaşıt sarışın bir bomba buldu. Annem kafayı yedi. 3 kere intihar etmeye kalktı. Ama anlamadığım şey, niye kimse beni düşünmüyor? Neden kimsenin umurunda değilim? Annem intihar ederken benim ne yapacağımı, nasıl olacağımı düşünmeden bırakmaya çalıştı beni. Babam zaten istemedi, alkolik annemin yanında bıraktı o da. Zaten annemi bırakamazdım ama. Ben olmasam ne yapardı. Elimde ilaçların bulunduğu çantayla eve girdiğimde annemi görememiştim. Bradle o olaydan sonra çok temasta bulunmuyorduk, akşamki partiden de haberi yoktu. Evde anneme bakındım. Başta korksam da uyuyor olabileceği aklıma geldi. Mutfakta suyunu ve ilacını hazırladıktan sonra odasına gittim. Keşke uyuyor olsaydı. Odaya girmemle su dolu bardağı elimden düşürmem bir oldu. İçmişti, gülümsüyordu bana. Kahretsin diye çığlık attım içimden. Çünkü ona bağırırsam korkardı, üzülürdü. İçimde çok az kalan sahte gülümsememi yüzüme takındım.
Diana: "Annecim, canım annem benim"
Gözlerimin dolmasını engelleyememiştim, yaşlar yanaklarımdan süzülmekte ısrar ediyordu.
Molly: "Diana! Benim güzeller güzeli kızım, nasılsın?"
diye bağırmıştı gülümsemesinin arasından. Bende gülümsüyordum ama göz yaşlarıma engel olamıyordum. Dayanılmaz bir acıydı. Aldatılan bir kız şuanda annesinin kucağında ağlamalıydı ve annesi ona her şeyin geçeceğini söylemeliydi. Saçlarımı okşamalıydı, bana tavsiyeler vermeliydi, güldürmek için saçma espriler ve hareketler yapmalıydı annem. Anneme doğru yaklaştım
Diana: "İyiyim ben iyiyim, sen- nasılsın?"
Molly: "Ben ÇOK iyiyim :D"
Kahkahası çok içtendi ama canımı acıtıyordu çünkü bu annemin acı dolu bir çığlık atma şekliydi. Gülüşünün arasından konuşmaya devam etti. Göz yaşlarımı silerek gülümsemesini sonlandırdı.
Molly: "Sen- iyi değilsin, neden ağlıyorsun meleğim? Anlat bana prenses"
Ben ne prenses olmak istiyordum ne de kraliçe.. Gerçeklerden o kadar çok kaçıyordum ki, her şeyi bir dolaba tıkmıştım sanki ama bu dolap çok eskidi artık, yıprandı. Ve biliyordum daha fazla gizli kalmayacaklardı. Annem güven vermişti o an bana. Her şeyi söylemek istedim. Kafamı eğdim. Ağlamaya başlamamla konuşmaya da başladım.
Diana: "Anne ben dayanamıyorum artık, olmuyor, ne yapacağımı bilmiyorum gerçekten, yardım et bana. İlk defa yardım istiyorum senden. Düştüğümde bile bendim kalkardım ben ama gücüm kalmadı artık, elimi tut anne. Bu sefer ayakta olan sen ol."
Ağlamam şiddetlenince biraz sustum, annem bir şey demeyince kafamı kaldırdım. Daha çok ağlamak istiyordum, çünkü çok yalnızdım ve beni dinleyen kimse yoktu. Sızmıştı oracıkta. Odadaki içki şişelerini temizledikten sonra annemin yattığı yatağın baş ucuna bir alarm ve bir not bıraktım. İlacı ve suyu da orada duruyordu. Güzel bir duştan sonra, saçlarıma hafif bir dalga verdim. Pembe askılı bluzumu üzerime geçirdikten sonra altıma siyah dar bir pantolon giymeyi tercih ettim. Fazla sade olduğumu düşünüp beyaz küpelerimi taktıktan sonra makyajımı tamamladım. Ve evet parti başlasın...
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Liar Liar
Teen FictionToz pembe bir hayat yaşarken, biranda herşey nasıl mahvolur? Belkide hayat hiç toz pembe olmamıştır... Yalan bir dünya yaşayabilirsiniz ama hiçbir zaman gerçek olmayacağını unutmayın.