Part 2
BERNA
Elizya Sevimli'yi de alıp Casper ların olduğu tarafa doğru gidince tek başıma kaldım. Şahsen arkadaşlarımın amacını merak etmiyor,etmek de istemiyordum. Konser e çıkacak gruplar sahnede prova yapıyorlardı. Maşallah, Allah'ım şu gitarist gibilerini yaratıyorsun da bizim okula niye davulcu tipine sahip olan embesilleri gönderiyorsun? Uslu bir çocuk olup kaderime razı oldum ve çocukluğumun süper kahramanı Selena gibi gözümden lazer çıkarta çıkarta etrafı taradım. İnsan yalnızlıktan elalemi kesince böyle adaptasyonlar geliştirebiliyor.
Kafamı sağa çevirip bizim Tehlikeli nin olduğu gruba baktım. Hocalardan uzak bir tarafa geçince hemen sigaralarını yakmışlar. 'Yanacaksınız kafirler!' iç sesime bir beşlik çakıp ön tarafta oturan canavarlara baktım. İki karış elbiseleri, katman katman makyajları olan güzel fizikli canavarlar. Lanet olsun lan size! Arthur,Merlin ve Ayzek üçlüsü yine birbirini bulmuştu. Evet, biliyorum çok yaratıcı isimler. Lakin onlar bu sefil okulun altın çocuklarıdır. Bunu onların iki adım gerisinde Sıla'nın bakışlarından anlayabilirsiniz. Mübarek Arthur u kesmenin ötesine geçmiş, çocuğun mitokondrilerinde kayak yapıyordu. Allah ım bana normal arkadaş, âmin. Sahnede yarım saattir her hücresini kestiğim deniz gözlü, dağ kaşlı, ova saçlı haşin çocuk vardı. Ona içimden Allah sahibini öldürüp bana bağışlasın dedikten sonra tüm bahçeyi içimden umarsızca eleştirdim. Bir grup miskin,cırtlak,yetersiz ergen.
Bir sen eksiktin. Yanıma sınıfın biricik çalışkan kızı, açmamış gonca gülü Sedef dikenlerini batırmaya gelmişti. "A Berna? Ne zamandır Elizya ve sen yoksunuz. E okula falan girdin mi hocalar performans notlarını girmiş." Söyleyecek kelime bulamıyorum. Kız parti günü geldi bana e okul diyor. All izz well, all izz well. "Yo canım hiç bakmadım ben. Ama kesin yüksek vermişlerdir bana, çok uğraşıyorum biliyorsun." Yalan. Girdim sabah, milyon tane yeni küfür buldum. Ulan tüm öğretmenler benden iğreniyormuş meğer. Notlarla nefretlerini kusmuşlar. 67 diye performans mı olur sayın hocam? 98 vererek ne anlatmaya çalışıyorsun? Çok böbürlenme padişahım senden büyük Allah var mı diyorsun sevgili hocam? Geberin kafirler.
Ben etrafı itinayla incelerken yanımdan Malkoç ve diğer iki kromozom arkadaşları geçti. Peki ya bu heyecan neye dâhil? Birkaç hafta öncesine kadar her şey güzel giderken bir şeyler oldu işte. Araya ismi konulamaz bir mesafe girdi. Ben bunun ağırlığını nasıl anlatayım.1 yıl önce kızlarla okulda her gün gördüğümüz çocukları artık iyice benimsemiş, kendimize eğlence edinmiştik. İçlerinden biri çıkıp 'ya şu sınıfta şu diye bi çocuk var onu biliyor musunuz?' demişti. Ve ben o kişiyi o gün tanımış, Malkoç ismini takmıştım. Gerisi yok. Gerisi bir köşeye geçmiş hayatımda gördüğüm en güzel gülümsemeye bu kadar uzun bakıyordum. Şans bizi hiç yan yana kılmıyordu ve ben her seferinde şansın ikimize gülmesini diliyordum. Yine de kendime bunu yapmamalı durduk yere üzülmemeliydim. Bunu yapmaya alıştığınız zaman acıya gülmeye başlarsınız. Bununla birlikte hemen hemen her şeye gülersiniz. Çünkü yapmazsanız güçsüz olduğunuzu görürler ve sikerler. Olay benim için böylesine basitti.
Ben kendimle ölümüne kavga ederken yanıma Kaya geldi. "Gülümsüyorsun."
Ona boş boş bakıp "ha?" diye yanıt verdim. "Malkoç un olduğu tarafa bakıp gülümsüyorsun." Deyip güldü. Ona yüzümü buruşturdum. "Hadi ya? Aptal gibi gözüküyorumdur." "Aynen deli gibi görünüyordun. Salak mısın?" deyince ağzım açık kaldı. Allah'ım tüm davulcuları bu okula gönderirken zurnacıları da unutmamışsın. "Öküz!" deyip koluna vurdum. Utandırdın yaaa.
"Böyle bazen içinden kendi kendine konuşuyorsun galiba. Artık orda nasıl bir muhabbet ortamı varsa yüzün şekilden şekle giriyor. Kendinle mi dedikodu yapıyorsun?" deyip kahkaha attı. Ona gözlerimi devirip malkoçların olduğu tarafa döndüm. Malkoç tam o sırada kafasını kaldırınca hemen önüme döndüm. Kaya ya fısıldayarak "Pişt Kaya! Bak bakayım Malkoç bakıyor mu?" diye sorunca suratını astı. "Ay bakıyor bakıyor. Bak hatta öyle bir bakıyor ki gözleriyle mini eteğimi yukarı kıvırdı. Kızım oturup ağda hakkında da konuşayım senle istersen. Bir yürü git!"
"Ya niye atar yapıyorsun be! Canını mı istedik? Hey, ne yapıyorsun bakmasana çocuğa öyle dik dik. Kaya kime diyorum?" Kaya yüzünden tüm beyin fonksiyonlarımın yerini sinir almıştı.' Keşke sana gıcık adını falan koysaymışız'. Bence de canım iç sesim. "Bakmıyor." Dedi birden. "E tabi bakmaz, saçlarında mangal yapacak gibi baktın çocuğa." Sinirle iç geçirdi. Ben de pes edip Malkoç a döndüm. O anda göz göze geldiğimizde, önüme dönüş hızımı ibne fizikçi sıkıysa hesaplasındı. "Kaya benim dünyam durdu. Bak bakayım seninki dönüyor mu?" dedim hızla.
"Hiç böyle dönmemişti."
Artık hava kararmıştı, sahnedeki çılgın gruplar öğrencileri coşturuyordu. Bizim kızlar hâlâ ortalarda yoktu ve bende Kaya'yı kendime benzetmiştim. Yazık oldu gül gibi çocuğa. "Ya oha bak Başak ile Ertan dans ediyor. Bunlar ne ara sevgili olmuş lan. Bir ben mi yalnızım?"
"Tek değilsin Kaya kardeş, ben seninleyim." Evet, Kaya ile geldiğimiz son durum buydu. Birkaç dakika sonra kalabalığın arasında Malkoç u görünce hemen ayağa kalktım. Tam gururumu falan bırakıp peşinden gidecektim ki Kaya öküzü kolumu kavradı. "Nereye" dedi telaşla. "Ya işim var. Malkoç eniştenle özelimiz var belki, bir bırak!" dedim kolumu çekmeye çalışarak.
"Olmaz"
"Niye olmazmış?"
"Hamileyim." Kafasına bir tane geçirdim. "Güldürdün. Ha ve ha. Şimdi çekil!" dedim ve arkamı döndüm. Adımımı atmamla bir eteğe bastım. Etek Kübra nın elbisesinin eteğiydi, ikimiz yerdeydik, etraftakiler ağızlarının açılma kapasitesini deniyordu, sevimli ve tehlikeli ikilisi ağlayarak kahkaha atıyordu. Sonrası yok, sonrası karanlık, sonrası rezillik. Bize ağla Çiko, alın yazımızın rezil olmak olmasına ağla...
"Ya Allah sizi bildiği gibi yapsın. Bıktım be! Kızım rezil olmadan duramadınız. Zaten kaçar gibi geldik." Diye kendini sitemden siteme vuran Defne ye döndüm. "Biz mi istedik böyle olmayı? Hayat bizi böyle yaptı. Anlamıyor musun hayatın yaralayıcı süzgecinden geçerken oramız buramız takılı kalıyorsa, bu bizim suçumuz değil!" Kübra bana destek verircesine elini havaya kaldırdı. Tabi onun zavallı narin elimin üzerine düşmesiyle benim elim tüm fonksiyonlarını yitirdiği için boynum büküktü. Nasıl kıydın zalımın gızı?
"Kelime oyunu yapma Berna! Hem Defne Hanım Elizya arkadaşımız psikolojik travma geçirdi o yüzden geldik." Dedi Sıla bağırarak. Yurdun duvarının önünde ölesiye kavga ediyorduk. "Ne psikolojik travması lan? Birden ortadan kayboldunuz sonra durum bu. Ocakta yemeği olmayan biri varsa anlatıversin gari." Dedim. Elizya gelene kadar ağzını bıçak açmamıştı. Capser lanetimsisi bir haltlar yemişti ve Elizya'da bir şeyler parçaladığı belliydi. "Kızlar neyse bunu içerde tartışırız. Şimdi içeri geçelim." Yasemin'in tek işlev gören beynine teşekkür ettim.
Sırayla çıktığımız duvardan geri girdik. "Welcome to Cehennem." Diyen Defne ye işaret parmağımı gösterdim ve "aşk" yaptık. "Kızlar? Sanırım cehennemin bekçisi uyumadan önce iyi geceler öpücüğü vermek için bizi beklemiş" Kafamı kaldırdım ve bu fani gözler Müzeyyenle buluştu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Hayale Uyanmak
Teen FictionBir sabah uyandığınızda kendinizi hayallerinizin ortasında bulsanız ne yapardınız?