ı

4 0 0
                                    

Adımları masaya yaklaştıkça geriliyordu genç adam. Onunla aynı masayı paylaşma düşüncesi bile midesini döndürürken sandalyesini çeken siyahlının kokusu sarmaladı yaralı ruhunu.

Bir baba gibi kokuyordu.

Hayır, ekşi ekşi bir yaşlı gibi değil. Bir babanın verdiği huzur vardı siyah saçlının. Atilla o huzurda kaybolmak istemişti.

Kokusunun ardından onu yerinden sıçratmaya yetecek bir şey oldu. Melodik ses kulaklarından içeri girdiğinde bir rüyanın son bulduğunu sandı.

"Buraya oturabilir miyim?"

Sesini tarif edecek kelimeleri bulamıyorken tahmin etmeliydi onların son konuşmasının bu olduğunu.

Sandalyenin tıkırtısı eşlik etti, kemikli ellerinin durduramadığı küçük hıçkırıklara. O esnada ne yapması gerektiğini bilemeden dümdüz bir şekilde duran genç, gözlerindeki yaşları gizleme gereksimi görmedi. Önüne bırakılan zarf ve çiçek siyahlının kokusunu alıp çıkmadan önce kendisine bıraktığı şeylerdi.

Sevgilim,
Babam seninle tanışmak istediğini söyledi.
Düşünebiliyor musun? Hayran olduğum adam, aşık olduğum adamla tanışmak istedi.

Bu cümleleri kurarken içimde uçuşan kelebekleri ve yüzümdeki gülümsemeyi tarif bile edemem ama önemli bir sorum var.

Bu kelebekler, neden fil etkisi yaratıyor?

Bana son mektubunda yeni bir işe girdiğini ve günlerinin monoton geçtiğini söylemiştin.
Keşke yanında olsam ve yanaklarını kavrayıp her şeyi beraber değiştireceğiz diyebilsem.

Yanında olmak için ruhumu bile feda edebilirdim ama adıma mutlusun.

Senin mutluluğun, benim mutluluğum.
20.05.2002

Black Canvas and TearsHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin