Atilla tüm gece boyunca mektuba bakarak ağladığından dolayı gözlerindeki kızarıklıklarla kapıdan giren adama ardından da elindeki poşete baktı.
Duygularını içten içe karmaşaya kaptırırken sahip olamadıklarından ziyade, gördükleriyle mutlu oluyordu.
Uzatılan poşetin ardından saklanan Kerim ise ruhundaki yarayı açtığı adamın karşısında ne yapması gerektiğini bile bilmiyordu.
Sandalyenin gıcırtısını umursamadan oturduğunda zarfı çıkarmak yerine poşetin içinden çıkan küçük çiçeğin, karşısındaki çocukta yarattığı etkiyi izledi.Bu çiçek acının sembolüydü onun için, işte bu yüzden acısına biraz da olsa huzur ekledi.
Cebinden çıkan zarfa akan ince damlaların varlığı, Kerim'e huzur verirken Atilla'nın içindeki ağlama isteğini körüklüyordu.
Yüzünden aşağı doğru inen damlalara inat gülümsemesini bozmuyordu.
O gülümseme, mecburiyetten atılan sahteliği taşımıyordu ancak içinde yer alması gereken mutluluğun da zerre izi yoktu.
Garipti, değil mi?
Sevgilim,
Hastalanmışsın.
Keşke orada olsaydım.
Kollarımı bedenine sarıp kalbimin üstüne koyduğun yüzündeki huzuru görseydim.Bana mektuplarda neden bu kadar ciddi olduğumu sordun. Sanki benim iş arkadaşım gibiymişsin.
Hayır.
Sana yazarken ciddiyim çünkü sana karşı içimde yaşanan duygular ciddi.
Sana yazarken kalbim konuşuyor ancak bazen kalemi ondan alamıyorum.Sana olan özlemim.
Bana hüzün veriyor.
30.05.2002
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Black Canvas and Tears
Teen Fictionher mektubun yazıları gözyaşları ile kirlenmiş hıçkırıklarla temizlenmişti