"29"

1.5K 169 130
                                    

Maça son 2 gün. 

Minho nefes bile alamıyor. 

Antrenmanlar, basın ve toplantılar derken o kadar uçtu ki Seungmin ile bile sadece iki kez gerçekten görüşebildiler. 

Daha doğrusu o öyle sanıyordu. 

Seungmin sürekli etrafındaydı. 

Ona gizlice öğle yemekleri getiriyor, antrenmanları izliyor ve basın toplantılarında hemen köşede duruyordu. 

Minho içten içe hissettiği huzurun bu olduğunu düşünüyordu. 

Bebeği hep yanı başındaydı. 

Gözüyle görmese de varlığını hissediyordu. 

Kalan son bir günün akşamı minho rutin hazırlıklar için ayrıldığında içinde bir huzursuzluk vardı. 

Seungmin yoktu. 

Bir kaç kez bunu Changbin'e sormuştu ama çocuk geleceğini ve bir kaç işi olduğunu söylemişti. 

Bunun üzerinde duramadı ama aklının bir köşesinde hep buna odaklandı. 

Maça sekiz saatten az varken ve kendisi son hazırlıkları yaparken seungmin yoktu. 

Sinirlendi ve telefonunu koltuğa fırlatırken bağırdı. 

"SEUNGMİN NERDE?!"

"Dostum sakin ol."

"Bu kadar geç kalmaz. Hiç yapmadı, nerde o?"

"Gidip tekrar arayacağım tamam mı? Ama sinirlenmeden önce onun senin menajerin olduğunu unutma. Senin kadar işleri var, biliyorsun."

Changbin telefonuyla birlikte odadan çıktığında minho koltuğa oturdu ve elleri başının üzerinde, gözlerini kapattı. 

Kapı sesini tekrar işitti ve bunun Changbin olduğunu düşündü. 

Ta ki sesi duyana kadar.

"Hazır mısın?"

Gözleri öyle bir hızla açıldı ki neredeyse yere düşecekti. 

Şu anda karşısında gördüğü sarışın, bugün muhatap olmak istediği son insan bile değildi. 

"Sana ne?"

"Bu kadar kaba olma. İnsan gibi soruyorum."

Sanki kendi alanıymış gibi yürüyen Hyunjin, kenardan bir sandalye çekip adamın karşısına oturdu. 

Minho ne kadar sinirliyse Hyunjin bir o kadar sakindi. 

"Sohbet etmek için yanlış insana geliyorsun."

"Sohbet etmeyeceğim. Sana bir şey göstermeye geldim."

Minho kaşlarını çatıp ellerini dizleri üzerinde sıktı. 

"Hyunjin yemin ederim-"

"Seungmin'i gördün mü?"

Tanıdık isim kulaklarında yankılandığı anda minho'nun alıcıları harekete geçti. 

"Sevgilimi merak edebileceğini sana düşündüren ne?"

"Ben değil, sen merak ediyorsun."

Minho giderek yanmaya başlıyordu. 

"Maç hazırlıkları seni o kadar kör etti ki Minho...Sevgilini gözünün önünden alırken hiç zorlanmadım."

Elindeki telefonu çocuğun yüzüne tuttuğu anda minho şok geçirdi. 

Sırtı koltuktan ayrılıp öne eğildiğinde onu görüyordu. 

Seungmin. 

Bir sandalye de oturuyordu. 

Buradan gördüğü kadarıyla ağzının kenarında bir leke vardı ve saçları birbirine girmişti. 

"Tek bir hamle yapmaya kalktığın anda...Jisung'a hamle yapmasını söylerim."

Jisung?

Ekrandan göründü. 

Telefonu kendine çevirip iğrenç bir şekilde sırıtarak el salladı ve o anda minho delirdi. 

Hayatı boyunca hiç hissetmediği bu duygu karmaşası onu tam on ikiden vurmuştu ve doğru düşünemiyordu. 

Sinir, korku ve çaresizlik...

Karşısında ki adamı yok etmek için her bir uzvu yanıp tutuştu. 

"Kimseye tek kelime etmeyeceksin...Tek bir kural var minho."

O, elindeki telefona bakarken Hyunjin yaklaştı. 

Doğrudan suratına bakıyordu. 

Minho'nun kıpkırmızı kesilen suratına. 

Kendini o kadar çok kasmıştı ki alnında ki tüm damarlar belli oluyordu. 

Küçüğü oradaydı. 

Hırpalanmış ve bağlanmıştı. 

Bir zamanlar sevgilim dediği adam onu tutuyordu. 

Bunları sindiremedi. 

Titreyen elleri bacaklarının üstüne düştüğü anda Hyunjin onun çenesini tuttu. 

"Dediklerimi yaparsan onu alacaksın."

"Ellerini keseceğim."

Yüzüne resmen tükürerek söyledi. 

Bu hırçın davranışı karşısında ki adamı keyiflendiriyordu. 

Çünkü çaresiz olduğundan oldukça emindi. 

"Yaparsan...sana onun cesedini gönderirim."

Minho bir atak yapıp onu boğazından yakaladığı anda Hyunjin Jisung'un adını seslendi ve o an Minho durdu. 

Gözlerini kapatıp elini serbest bıraktı. 

Hiç bu kadar çaresiz hissetmemişti.

"Öğreniyorsun...Şimdi! Laf kalabalığı mı yapacağız? Yoksa sadede gelelim mi?"

Sesini çıkartmayan minho sadece telefondan sevgilisinin durumunu izledi. 

Seungmin baygındı. 

Minho ölüyordu. 

"Bunu kolay yoldan halledelim ve kimsenin canı yanmasın..."

Telefonu kapattı. 

Minho o an panik atak geçirdiğini hissetti. 

"Maçı kaybedeceksin Minho."

Ellerini ceketinin cebine sıkıştırdı. 

"Hisseleri tekrar Chan'ın üzerine geçireceksin ve defolup gideceksin."

Chan. 

Demek o da bunun içindeydi. 

Sarışın ayağını hafifçe yere vurarak ayağa kalktı ve tek bir noktaya odaklanan çocuğa döndü. 

"Gayet açık ve basit. Maçı kaybet Seungmin'i kazan."

Arkasını döndü. 

Odadan çıkmak için adımladı ve o an Minho'nun sesi duyuldu. 

"Hyunjin."

Başını salladı. 

"Ölmüş olmayı dileyeceksin."

Alaycı bir kıkırtı. 

"Ters tepsin istemem."

Menajer (2min)✔️Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin