3.

95 13 4
                                        

"ne yani ne idiği belirsiz bir çocuğu da mı çağıralım diyorsun?" yuna'nın dediğine karşı boş boş baktı minho, arkadaşının neden bu kadar şiddetli karşı çıktığını anlamıyordu. destek istemek için hyunjin'e döndü ama o da başını olumsuz anlamda salladı. "o çocuğu gözüm pek tutmuyor, garip bir havası var." "ayrıca insanlara karşı soğuk" diye ekledi felix; hyunjin'in gözleri ona döndü, kendi sözü sevdiği çocuk tarafından desteklenip tamamlandığı için mutlu olmuştu. arkadaşlarını ikna edemeyeceğini anlayan minho sonunda pes etti. "siz nasıl isterseniz, kimseyi zorlamıyoruz." minho'nun moralinin bozulduğunu farkeden yuna arkadaşının saçlarını karıştırdı, "üzülme hemen ya, bak biz bize daha iyi olur işte." herkesle beraber minho da onayladı onu.
okuldan sonra kafede 3 arkadaş bir süre takıldıktan sonra evlere dağıldılar. onu eve götürecek olan otobüsü beklemek için durağa yürüyen minho durakta bekleyen jisung'u görmeyi beklemiyordu. yanına vardığında merakla sordu, "sen hâlâ eve gitmedin mi? saat geç oldu..." bir kaç saniye duraklayan jisung temkinli davranırmış gibi bir şekilde, kaşlarını hafifçe çatarak cevapladı "bir kaç işim vardı, kırtasiyeye falan uğradım o yüzden." jisung'un cevaplama şekli minho'ya garip gelse de bir şey demedi, özellikle arkadaşlarının söylemlerinden sonra jisung'un sebepsiz yere garip tavrı onu rahatsız etmişti.

ikisi de sessizce kendi otobüslerinin gelmesini beklemeye başladı. jisung'un gözü arada minho'ya kayıyordu, onlardan başka kimsenin bulunmadığı ortamda yan yana bulunmak kalbini hızla çarptırıyordu. biraz soğuktan, biraz da bu durumdan dolayı yanakları yanmaya başlamıştı bile. kimsenin onun minho'yu sevdiği gibi minho'yu sevebileceğini düşünmüyordu. tek bir bakışı bile ellerini titretirken, ona bakmaya, dokunmaya kıyamazken yuna'nın ellerini sanki çok basit bir şeymiş gibi minho'nun saçlarından geçirmesi geldi aklına. bahçede minho'ya bakışı, ona kendisinden yakın oluşu, beraber zaman geçirmeleri, saçları, gözleri, elleri... hepsini dünyadan silip minho'yu kendisine saklamak istedi. Yuna'nın tırnaklarını teker teker yerinden söküp minho'ya dokunan ellerinin parmaklarını bir bir yerinden koparmak... bunları aklından geçirirken dalıp gitmişti, minho ise dikkatle ona baktı. az önce esen rüzgardan kızaran yanaklarına şimdi hafif çatılan kaşları eşlik eden çocuk ilgisini bir hayli çekiyordu, bunu inkar edemezdi. vücudunu saran ince ceketinin altındaki okul forması ve siyah pantolonuyla oldukça çekici görünüyordu zaten.

jisung'u incelerken önlerine gelen otobüsü anca fark edebildi. "ben burada ayrılıyorum, iyi akşamlar" diyerek elini salladı jisung'a gülümserken. sanki bir transtaymış da zorla çıkarılmış gibi yerinden hafifçe sıçradı jisung, genişleyen göz kapakları ve kalkmış kaşlarıyla şirin görünüyordu. onu ürkütmenin verdiği çocukça mutlulukla gülümsemesi genişledi minho'nun, onu o şekilde bırakarak otobüse binip kartını okuttu.

arkasından bir kaç saniye baka kalan jisung, minho gittikten sonra duraktan ayrılıp okula oldukça yakın olan babasının evine doğru yürümeye başladı. bir kaç dakikanın ardından vardığı eve anahtarla girip kapıyı arkasından kapattı. babası mutfakta tek başına yemek yiyordu. "hoş geldin oğlum, gel sen de otur." babasının davetini kabul edip mutfağa girdi jisung, kendine dolaptan tabak alıp makarna ile doldurdu. masadaki sessizliği bozma çabası ve merakla babası konuşmaya başladı "bugün geç kaldın, okulda bir sorun mu çıktı?" Ağzındakini yutarken başını hayır anlamında salladı jisung. "proje ödevi verdi kimyacı herkese, onunla uğraştım biraz." hafifçe başını sallayıp yemeğinin son kaşığını da ağzına götürdü babası. "o zaman ben odama geçiyorum, bitirip tabağını makineye koy."

yemekten sonra odasına geçen jisung ışığı açtı, birden gözlerini rahatsız eden ışığı alışıncaya kadar 2 kere daha açıp kapattı. en sonunda tekrar açtı ve içeri girdi. eskimiş çalışma masasının gıcırdayan sandalyesine oturup yerinde kıpırdandı bir kaç kere, yeteri kadar kıpırdandığını hissedince durdu. çantasından yapması gereken ödevleri çıkartırken sesli bir nefes verdi, daha yuna'yı kendisiyle bir şeyler yapmaya ikna etmesi gerekiyordu, o orospuyla bunun için yakınlaşmak zorunda olması iğrenç hissettirdi. "hepsi bizim için aşkım..." diye sessizce mırıldandı masasına asılı resme bakarken.


evet selam öncelikle. önceki bölümün üzerinden ne kadar geçti bilmiyorum... her neyse. umarım gidişat iyidir, kendimi çok zorlamadan yazmak istesem de insanları çok bekletmek istemiyorum bölüm için... daha yazmam gereken psikopat bir adet karakter var ve aklımdakini nasıl yazıza geçirebileceğimle ilgili çok bir fikrim yok offff. neyse umarım beğenirsiniz bir de hatırlatmayınca oy yorum gelmiyor ama dilenci yazar olmak da istemiyorum ama oy yorum yani atın yani.

ssick *minsung! -ara verildi-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin