İnce buz üstünde yürüyen aşıkların bedeli, hiddetle yıkılır.
■
Kulağıma dolan boğuk lakin ritmik bir sesle, kemiklerimin ağrısıyla uyuşan bedenimle ve yavaş yavaş ayılan şuurumla, uzun süredir kapalı olduğunu düşündüğüm gözüm ağrıyla aralandı. Araladığım gibi her şeyin bilincine varıyor gibiydim. Bulanık gören gözümle gözümü birkaç kez kırpıp geri açarken, bilincime körelmiş yılan gibi sızan acıyla tıslamış, sadece ritmik bir sesle şahlanan odaya bir ses daha ben eklemiştim.
Göz pınarlarım çok ağrıyordu, sanki uzun süre ağlamışım da onun ceremesini şimdi çekiyormuş gibi ağrıyordu. Kupkuru boğazımla, zorla yutkundum. Boğazım uzun süredir sıvısız kalmış olmalı ki yutkunduğum an dikenler batıyordu. Ayrıca, ağzımda oksijen maskesi neden vardı? Bir dakika; Neredeydim ki ben? Bu bembeyaz tavan, iğrenç tanıdık bir koku ve sessiz bir ortam... hayır diyordum içimden, hayır hastaneye yatmış olamazdım değil mi?
Burnuma dört bir çehresinden sarılmış olan hava maskesiyle daha da korkmuştum. Elime batan acıyla, acı bir mırıldanma sundum beş parasız odaya. Elimi havaya kaldırdığımda işaret parmağıma takılan oksijen ölçerle, gözlerim anında yaşarırken hemen gözlerim sarmalanmış bileğime kaydı. Bileğimden dirseğime kadar sarılan sargılarla gözlerim kocaman açılmış, göz pınarlarımdan ıslaklıklarım firar edivermişti.
Neler oluyordu?
Nefes alışverişlerim artmıştı, nabzım öyle bir yükselmişti ki aletteki ritmik ses de yükselmişti. İçime sinen sıkıntıyla, ağlamaya başladım hemencecik. Neden buradaydım? Hatırlamıyordum bile. Taehyung... koca oğlanım neden bu iğrenç odada değildi? Neden yanı başımda değildi? Neden gözlerim.araladığım gibi onu görmüyordu? Beni yalnız mı bırakmıştı bu çulsuz yerde? Neden uyanır uyanmaz saçlarımı okşayarak "bal tarçınlı oğlanım." diye seslenmemişti bana?
Düşünceler kafamda susmak bilmezken ben daha da fenalaştım. Öyle ki, gözyaşlarım dumura uğramış durmaksızın akıyor yanağımı ıpıslak ediyor, hıçkırık krizine girmeme sebebiyet veriyor ve bu da nefes alamamamı, kahrolası aletteki ritmik sesin daha da artmasına sebebiyet veriyordu.
Diğer kolumda da serum varken, serumun varlığı umrumda olmadan burnumu ve ağzımı kapatan maskeyi direkt açmış ve açar açmaz ciğerlerimin sussuz kalmış noktalarına nefes bahşettim, derin bir nefes bahşettim. Terlemiştim, içimdeki sıkıntı, huzursuzluk beni boğuyordu.
Aldığım derin nefeslerin sonucu öksürük krizimle sonuçlanınca, ağlamaya devam ettim. "Taehyung!" Onu istiyordum, onun varlığını en kuytu köşelerimde hissetmek istiyordum. Korkuyordum, çıplak bir ağaç, çıplak bir gökyüzü gibi hissediyordum kendimi. Onsuzluktan kendimi çıplak hissediyordum, kimsesiz ve budanmış hissediyordum.
Bir sesine reva gördüğüm bedenim, şimdi onsuz yaşamın son demlerinin pençesinde gibiydi.
"Taehyung! Neredesin?!" Ağlama krizine girmiştim, en son neler oldu hatırlamıyordum bile. Sonra kapı açıldı, beyaz bir formayla içeriye dalan hemşireyle titreyerek ona baktım. Ellerim tir tir titriyor, dudaklarım korkudan ve Taehyung'un varlığını hissedememekten titriyordu. Benim halimi gören hemşire korkmuş ve kapıya giderek acil butonuna basmış, koridora seslenmişti gür sesiyle.
"Hemen doktoru çağırın!" Diyen hemşireyle daha da yüksek sesle ağlamaya başlamış, titreyen bedenim yüzünden acıyan koluma dahi tepki gösteremiyordum.
"Taehyung! Taehyung nerede!" Kekeleyerek kurduğum bu kelamlar, hemşire tarafından anlaşılmadı. O bana acıyan bakışlarla bakarken, o hıçkırıklarım yüzünden nefes alamayan bana oksijen maskesini takmaya çalışıyordu ama ben buna ne izin veriyor ne de muamma gösteriyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
cinnamon boy - taekook ✓
Fiksi Penggemarokulun tenis takımının gözde oyuncusu Jeon Jeongguk ve okulun futbol takımının gözde oyuncusu Kim Taehyung. ne gibi bir hikayeye başlayabilirlerdi ki? alt tarafı Jeongguk soyunma odasında ballı tarçınlı nemlendiricisini düşürmüştü. texting!!!!