2. Bölüm

90 6 0
                                    

Kapıyı sıkıca kitlemişti ama korkuyordu işte. Elinde değildi sonuçta tanımadığı yabancı biri idi. Adam tahminen 1.80 boylarındaydı. Gördüğü kadarıyla da zayıf ve kaslı , oldukça fazla yakışılı bir yüze sahip. En önemlisi ise zengindi. Her kızın hayallerinde ki erkek diyebilirim. Yani böyle bir adamın benle ne işi olurdu ki ? Ne istediği apaçık ortada idi. Sadece benle eğlenmek istiyordu.Yaşına ve parasına bakınca baba parası yiyen birinden başkası değil idi. Belliydi işte.

Ben bunları düşünürken aniden kapı çaldı.
birden donakalmıştım ve ölesiye korkuyordum.

Korku dolu titrek bir sesle konuşmaya çalıştım.

" Kim o? " Diyip gözlerimi kapattım. Sanki kötü bir cevap gelmemesini istercesine.

" Kapıcı Hüsamettin ben çöpünüzü almaya geldim. "

Rahatlamıştım birden.Tam kapıyı açıcaktım ki Hüsamettin'in bugün izinli olduğunu hatırladım. Allah'ım bana yardım et. Çok fazla korkuyordum. Korkudan ağlamaya başladım. Sessiz bir şekilde göz yaşlarımın akmasına izin verdim.

Güçlü ve tok bir sesle cevap vermeye çalıştım.

"Yalan söyleme bugün kapıcı Hüsamettin'in izin günü. Kimsin? Sen kimsin! Hemen gerçeği söyle bana. "

Gülerek " Tahmin ettiğimden daha çabuk aklına geldi. " dedi.

"Dalga geçeceğine gerçeği söyle " dedim kararlı bir sesle.

" Kapıyı aç söylerim " dedi sıkılmış bir ses tonu ile.

Biraz direttikten sonra kapıyı açmaya karar verdim yoksa gitmeyecekti ve yavaş yavaş komşular pencerelerden bakmaya başlayacaktı. Ahh! Neden bağırıyorum ki? Komşular ayaklandı işte! Hakkımda yanlış düşünüp şikayet ederlerse apartmandan bile atılabilirdim. Bir daha da böyle ucuz kirasi olan bir ev bulmam imkansız.

Herneyse tam kapıyı açtım ki kimse yoktu. Gitmişti. Sadece kapıda bir buket papatya vardı
ve içinde ki mavi bir kağıtta not yazıyordu. " Papatya falına bakmak ister misin? Seviyor? Sevmiyor? " Daha tanışmadan adam beni oynatmaya başlamıştı. Artık kesin bir şekilde emindim ki o adam benim başıma büyük bir dert açacaktı. Hem iş yerinde hem apartmanda hem de hayatımda beni zor duruma sokacaktı. Belki arabasını görürüm diye balkona çıkmıştım ki adam çoktan gitmişti. Ne kadar iğrenç bir karaktere sahipti kim bilir daha ilk izlenimde bunları bırakmıştı bana. Korku ve tiksinti.

Çok korkuyordum şimdi ne yapacağım? Berat'a mı söyleseydim acaba. Ama yok o olmaz eğer Berat'a söylersem onun da başı derde girebilirdi. Bunu göze alamazdım. Hem belkide bir şey olmazdı. Amacı sadece beni korkutmaktı. Zaten dalga geçip eğlenmekten başka ne yapabilirdiki.Evet evet şimdi hiçbir şey düşünmeyip uyumam lazımdı. Uyuyup iyi dinlenmeliydim ki yarın gene geç kalıp şefe yalan söylemek zorunda kalmayım.

Huzurla uyumuştum doğrusu. Sabah kalktığımda üstümde bir hafif var derken her şeyi tam unutmuştum ta ki masanın üstünde o papatyaları görene kadar. Çiçekleri normalde çok sevmeme rağmen nedense o papatyalardan nefret etmiştim. Gerçi niye olduğu çok açık papatyayı veren kibirli ve korkunç adam yüzünden sevememiştim. Çiçeğin bir suçu olmamasına rağmen nefret etmiştim o çiçeklerden. Elime alıp çöp kovasının içine attım. Neyse bir an önce hazırlanıp kafeye gitmeliydim yine geç gidersem artık işten kovulmama sebep olurdu.

Duşumu yavaş yavaş keyfini çıkararak aldım. Az da olsa bu duş sayesinde kendime gelmiştim.

Dolabıma göz gezdirdiğim de giyecek pek fazla bir şeyim yoktu. İnsanın ailesi olmayınca , parası da az oluyordu tabiki de. Abimin hediyesi olan elbisemi giydim ve yola koyuldum.

Yolda giderken etrafıma bakmadan yapamıyordum. İçimde az da olsa bir korku vardı. Adımlarımı hızlandırırarak lokantaya girdim. Kolumdaki saate baktığım da biraz erken geldiğimi fark ettim. Bu süre içinde de hazırlanabilirdim.

Personel odasına girdiğim de kızlara selam verip hazırlamaya başladım. Kızlar hem konuşuyordu hemde hazırlanıyorlardı. Ama konuştukları konu dikkatimi çekmişti. Onları dinlemiyor gibi yapıp yavaş yavaş hazırlanıyordum.

" Dün gelenler arasında kim vardı biliyor musunuz? "

" Alper Efe Adil "

Kızlar küçük bir çığlık atıp gülmeye başladılar. Kim bu adam?

" Ne zaman geldi ki? " dedim kendimi tutamayıp.

" Kızım sen uyuyorsun. Masasına şarap götürdüğün varya. Beyazı verdiğin kişi. "

Beynimden vurulmuşa döndüm. O adam demek ki oydu. Bu kızla da onu iyi birisi sanıyor. Başıma daha büyük bir bela aldığımı şimdi daha iyi anladım. Bugün Berat'ı bizim eve davet etmeliydim. Yoksa kendi başıma düşünmekten ölüp gidecektim.

Odadan çıkıp işler ile ilgilenmeye başladım. Beni gören şefe gülümseyip mutfağa girdim. Mutfaktakilere yardım edip yemekleri götürdüm.
Hiç bir sorun olmadan günü bitirmeye başlamıştım. Kıyafetlerimi değiştirip Berat'a bakındım. Daha hazır değildi galiba.

Kapının önün de Berat'ı beklerken bir yandan da etrafa bakıyordum. Hiç bir yerde arabasını göremiyordum. Gitmişti galiba. Kurtuldum sanırım.

Berat'ın geç kalmasından dolayı arkama dönüp bakacağım sırada geldi. Üzerinde ki siyah kotu ve siyah gömleği ile çok karizmatik duruyordu. Son anda fark ettiğim bir buket dolusu papatya ile bana doğru geliyordu.

" O elindekiler ne bakayım? " diyip elindeki papatyaları işaret ettim.

" Aslında sana almıştım. Ama sabah seni göremedim. O yüzden şimdi vereyim dedim. "

Galiba birazdan burda heyecandan ölüp gidecektim. Dün o adam bugün Berat.

" Çok teşekkür ederim. Papatyaları çok severim. "

Berat beyaz papatyaları uzatınca elime alıp konularını içine çektim.

" Biliyorum. Yolun kenarında yaşlı bir teyze satıyordu. Benim de aklıma hemen sen geldin. "

Aklıma yine o adam gelmişti. Papatyalardan nefret etmemi sağlayacaktı nerdeyse. Bir insanın nasıl korkunç bir karakteri olabilir ki?

" Çok iyisin Berat. " diyip Berat' a sarıldım. Berat da bana sıkı sıkı sarıldığında sanki kokumu içine çekiyormuş gibi geldi. Belki de yanlış anlamışımdır.

Berat ile ayrılıp yolumuzda yürümeye devam ettik.

" Geçen günlerde abin ile konuştuk. Bir kaç güne kadar gelecekmiş. Artık burda kalmayı düşünüyormuş. "

Abim benimle mi kalacaktı? Yoksa kendi başına mı?

" Neden bana söylemedi ki? "

" Bilmiyorum. Artık işten seni abin alır herhalde. "

" Ne o? Şikayetci misin? " diyip bakışlarımı yerden kaldırıp Berat'a baktım. Aynısını Berat da yapıp durdu. Gözlerimin içine bakarak konuştu.

" Hayır aksine. Seninle gitmekten mutluyum. "

"Her gün için ayrı ayrı teşekkür ederim. "

" Önemli değil. " diyip gülümsedi. Bu çocuk neden bu kadar güzel gülümsüyordu. Özellikle o gamzeleri.

Hava fazlasıyla rüzgârlıydı. Sert ve soğuk esiyordu. Ellerimle kollarımı kapatıp yürümeye başladık.

Tek ÇaremHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin