Oy verip yorum yapmayı unutmayın. Keyifli okumalar.
---
Ağzımın tadı yoksa, hasta gibiysen, boğazımda düğümleniyorsa lokmalar, buluttan nem kapıyorsam, inan hep güzel gözlerinin hasretindendir.
- Atilla İlhan -
4. Bölüm : Aranmaya Değer Güzellikler
Sabahın ilk ışıkları havayı aydınlatmaya başlıyordu. Ama bu ışıklar insanların karanlık ruhlarını da aydınlatır mıydı derdiniz? Bence hayır. İnsanın içindeki karanlığı ancak kendisi aydınlatabilirdi.Deisy Kate'in üvey babasının emriyle onu kapatıldığı karanlık depodan çıkardı ve odasına götürdü. İkisi birlikte Kate'in odasına girdiler.
" Ah, zavallı yavrucuğum. Korkmuş olmalısın. " dedi Deisy.
" Yok, dadı. Alışkınım ben. Bir şey olamaz bana. " diyerek üstünü değiştiriyordu Kate.
" Bu erkekler gerçekten çığırından çıktılar. Ama ne yaparsın onlara her halukalda muhtaçız. " Sesi hem sitem dolu, hem de hüzünlü çıkmıştı. Son kurduğu cümlesini o kadar inançla vurgulamıştır ki, bir kadın olduğunu unutmuştu. Kadınların güçlü olduğunu unuttuğu gibi.
" Hayır, dadı. Biz kadınlar güçlü yaratıklarız. Erkeklere muhtaç değiliz. Ben her zaman bu fikrimi savundum. Kadın istediğini yapmalı erkeklerden asılı olmamalı. Gezmeli, görmeli, eğlenmeyi, hatta çalışmalı. Ben her zaman bu fikrimin arkasındayım. O geri düşünceli üvey babama da sonuna kadar direneceğim. Eminim ki, kadınların da toplumda bir yer tuttukları zaman olacak. O zaman kadınlar erkeklere değil, erkekler kadınlara muhtaç olduklarını zannedecekler. " dedi, üstünü değiştirmişti. " Hadi şimdiyse yemeye inelim. " diyerek dadısının konuşmasına bile izin vermeden kapıyı açtı ve dışarı çıktı.
Dadısı da onu takip ederek merdivenlerden inip salona geçtiler beraber. Masa başında oturan annesi ona ters bakışlar atıyor, üvey babası ise onlara aldırış etmeden kahvaltısını yapıyordu. Deisy ve Kate de masa başına geçtiklerinde hep beraber kahvaltılarını yaptılar.
" Dün getirdiğin atı sahibine teslim ettim. Ve bir daha böyle gereksiz kahramanlıklar yapmazsan sevinirim. " dedi Kate'in üvey babası. Kate onun sesini duyunca bile o kadar nefret kabarıyordu ki içinde, imkanı olsa bir kaşık suda boğacaktı onu.
" Peki, üvey babacığım, " dedi sesinin sakin çıkmasına çalışarak. " Nasıl emredersiniz, reis. " diye iğnelemeyi de ihmal etmedi. Herkes tekrardan kahvaltısına dönünce bu sefer hiç ses çıkmıyordu. Sanki herkes dilini yutmuş gibi sessizdi.
Kahvaltı bittikten sonra mutfaktan eline sepetini aldı ve kızlarla sözleştiği gibi yola koyuldu. Yılın bu zamanları orman mantarlarla dolup taşıyordu. Kızlar da mantarları topluyor, yemek pişirince içine katmak için stok yapıyorlardı.
Elindeki sepetleri salına salına, bu güzel bahar kokusunu içine çeke çeke yürüyordu Kate. İçinde hem tarif edemediği bir mutluluk vardı, hemde anlamlandıramadığı bir hüzün. Ama buna rahmet yüzündeki o güzel gülücük bir an bile terk etmiyordu dudaklarını. Sanki gülücük bile bu kızın dudaklarını çok sevmiş ve ondan kopmak istemiyordu.
***
Denizin dalgaları vurarken kıyıya huzur dolu bir ses çıkarıyordu. Sanki dalgaların sesi, her kıyıya çarpışı insanın tüm dertlerini alıp kendisiyle uzak diyarlara götürüyordu. İnsan bu huzuru içinde dalgalara kapılıp gitmek istiyordu. Fakat her dalga insanın dertlerini sırtına yükleyecek kadar cesaretli miydi? Yoksa onlardan kaçacak kadar korkak mıydı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Güçsüz Kadınlar ( KİTAP OLDU )
General FictionKate Powell 18 yaşında bir deniz seyyahı Roberto Clark'a aşık olan genç bir kızdır. Onunla olmak için ailesini bile reddetmeye hazır olan bu genç kız amacına ulaşabilecek miydi peki? Hayatının aşkıma kavuşabilecek miydi? --- " Kate, bayan Kate, bir...