2

3 2 0
                                    

   "Dikkatli olun Olivia. Gidince haber vermeyi sakın unutmayın," dedi Isla. Olivia, anne ve babası ile vedalaştı. Ben de kısa bir sarılmadan sonra atıma bindim. "Kafanızı örtün." Kafamı örttüğümde Isla gülümsedi. Olivia da hazır olunca atlarımız ile ormana doğru ilerledik.

  "Biraz fazla abartmıyorlar mı sence de?" Dedi Olivia.

  "Bilmem, belki de abartılacak kadardır." Olivia alayla güldü.

  "Saçmalama Sem," dedi. Biraz daha ormanın derinliklerine ilerlediğimizde garip sesler duymaya başlamıştık. "Sakın hiçbir söze takılma. Ağaçlar sana oyun oynuyor." Kafamı salladım.

  "Yıkık krallığın varisi."
  "Aptal işte, sanki bir şey başaracak!"
  "Annesiz babasız 4 krallığa kafa tutuyor."
   "Başaramayacak"

  Sesler sürekli devam ederken sırıttım. Bir süre sonra onları duymazdan geldiğimi fark ettiklernde gitmişlerdi. Artık sessiz ormana gelmiştik. Genellikle burası av yapılan bir yerdi. Bu yüzden buradan prensler de geçebiliyordu. Bunu Isla anlatmıştı. Eğer bir prens bizi durdurursa ona mühürlü kağıdımı gösterecektim.  

   At sesleri geldiğinde Olivia kılıcını kavradı. Biraz ileride önümüze bizim gibi askerler ve bir prens çıktı.

  "Hey! Bayanlar nereye gidiyorsunuz!" Dedi öndeki asker. Olivia sert sesi ile konuştu.

   "Seni ilgilendirmez asker!"

   Prens yanındaki o bize karşı konuşan çocuğun kulağına bir şeyler söylediğinde çocuk bize bağırdı.

   "Yüzlerinizi açın!" Olivia bana baktığında kafamı olumlu anlamda salladım. Sarı saçlarım kumrala dönmüştü. Açık kumral saçlarımı açık bırakmıştım. Kafamı açtığımda Olivia da açmıştı. Prens ile göz göze geldiğimde o çocuk tekrar konuştu.
"Nereye gidiyorsunuz!" Olivia bir şey diyecekken konuştum.

   "Pileus İmparatorluğuna gidiyoruz." Atımın yelesini okşayıp atımdan indim. Belimde duran kemerin içine sıkıştırdığım mühürlü kâğıdı çıkardım. Askerler ise kılıç çıkaracağımı sanıp kılıçlarına abanmıştı. Alay ile güldüm. "Korkmayın, bir şey yapmayacağım." Kaşları çatık duran prens bozuntusu atından indi. Yanıma geldi. Karşımda durduğunda uzun olduğu için kafamı kaldırmıştım.

  "Prensimiz Crew Jones'ı selamla!" dediği sırada prens bozuntusu eli ile susmasını işaret etti. Beni dikkat ile inceledikten sonra ona uzattığım mühürlü kağıdı aldı. İçine baktıktan sonra bana geri verdi.

  "Geçmelerine izin verin Stewart!" dediğinde Stewart'a bakıp sırıttım ve Crew prensimizin (!) karşısında eğildim.

  Atıma geri bindiğimde prens bozuntusu da binmişti. Kafamızı geri örttüğümüzde onlar bizim için iki yana ayrılmıştı. Olivia gıcık bakışlarını Stewarta atarken onlardan uzaklaştık. Olivia ile beraber bir kahkaha attık. Yüzüğümdeki parlama ile elime baktım. Yüzüğü taktığım parmağımda 'dikkatli gidin. Kimseye çaktırmayın' yazıyordu. Islanın işleri işte.

  Beraber sonunda krallığın kapısına geldiğimizde kapıdaki gardiyanlara mühürü gösterdim. Kapıları açtıklarında bir borozan çaldı. Bu misafirler için çalan borozan olmalıydı. Atlarımızdan indiğimizde bir kaç adam atlarımızı aldı. Kapıda bizi karşılayan dört gülen yüz vardı. Kate Gold, Mia Gold, Amelia Gold, Steve Gold. Bu krallık bizim krallığımızın en iyi dostlarıydı. 

   Birbirimizze karşı eğilip selam verdiğimizde Kate konuştu. Hasta gibiydi. "Mia ve Amelia, siz varisimiz ve misafirine odasını gösterin. Biz kahvaltı için aşağıda olacağız." Mia kafası ile onayladığında beraber yukarı çıktık.

 DETERMİNED-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin