Sabah kapımın çalınması ile uyandım. Gece saat üç buçuğa kadar uyumamıştık. Üç buçukta ise artık dayananamayıp odama gitmiş ve uyumuştum.
"Gel," uykulu çıkan sesime karşılık dünkü o cücelerden birisi odaya girdi.
"Efendim-"
"Lütfen, bana Sementa de." Kaşları şaşkınlıkla havalandı ciddi miyim diye yüzüme baktığında hafifçe gülümsedim. Kafasını salladı.
"Prensim Jonathan sizi sarayında bir kahvaltıya bekliyor. Şu an aşağıda. " Kaşlarım havalandı.
"Nasıl yani!" Hızla ayağa kalktım.
"Hazırlanmama yardım eder misin?" Olivia burda değildi. Salonda uyuya kalmıştı o."Tabii ki Sementa." Giyinme odama gitti. Elinde iki kıyafet ile geldi. "Hangisi?" Biri siyah sıfır kollu dar sarı çiçekli bir elbiseydi. Diğeri ise rengarenk kısa sıfır kollu bir elbiseydi. Siyahlıyı elime alıp giyinme odasında giyindim. Odaya döndüğümde makyaj masasına oturdum. "Sementa, sana kahkül çok yakışır biliyor musun?"
"Kahkül yapsana bana?" Kafasını salladı. Saçlarımı kahkül yaptı. Bir ıslık çaldığında saçlarım aniden uzadı. Saçlarımı iki yandan ördü. Hafif bir makyaj yaptığında hazırdım. Ayağıma babet verdiği sırada onu red edip spor ayakkabılardan birini giyindim. Sonunda dışarı çıktığımda cüceye döndüm. "Olivia ya benim nerede olduğumu söylersin değil mi?"
"Tabii ki Sementa," dedi. Güldüm ve saçlarını karıştırıp aşağı indim. Kapının dışında beni bekleyen bir siyah atlı prens vardı. Gülümsedim. O da bana sırıttı. Arkasında asker bekliyordum ama yoktu.
"Günaydın Sementa," dedi.
"Günaydın Prensim," dedim saygı ile selam vererek."İstersen bana Han diyebilirsin. Tabii prensim demen de hoşuma gitmiyor değil de." Şaşkınca ona bakarken gür bir kahkaha attı. İfademi düzelttim. Elini bana uzattı. Aynı ata mı binecektik yani?
"Han, aynı ata mı bineceğiz?" Kafasını salladı. Elini tutup önüne bindim. Arkamdan elleri ile atın ipleri tuttu. "Nereye gideceğiz peki?" dediğimde nefesi kulaklarımdaydı.
"Seni şahane bir yere götüreceğim güzelim," dediğinde ürpermiştim. Yüzüğüm pembe renk olduğunda bunu daha sonra Isla ya soracağımı aklımın bir köşesine attım. Bir deniz kenarına gelmiştik. Atı durdurduğumda Hana baktım. Han da bana baktığında nefesini yüzümde hissediyordum.
"Sürsene," dedi. Kaşlarımı çattım. Atın iplerini tuttu tekrardan. Şu an resmen denizin üstünde at sürüyorduk! Karşı tarafa geçtiğimizde attan indik. Ben Hanı izlerken Han atın ipini ağaca bağladı.
"Harikaydı!" Han bana bakıp tekrardan sırıttı. Bana yaklaştığında gerilemedim. Tam önümde durdu.
"Pikniği suyun üstünde yapmaya ne dersin?" diye sordu. Sorduğu soruya karşılık kafamı hızla salladım. Küçük bir kahkaha attıktan sonra benim elimden tuttu. Diğer elinde sepet vardı. Nasıl lan? Suyun üstünde yürüyorduk. Islanmıyordum! Hanın elini bırakıp suyun üstünde zıpladım. Suya yine değmiyordum. Elimi uzattığımda elim ıslandı. Şaşkınca elime bakarken Han kahkaha attı.
"Bu nasıl olur?" Yanıma gelip beni kucağına aldı. Kurduğu sofraya beni taşırlen şaşkınlığıma şaşkınlık eklenmişti. Yok amına koyayım ya! Bu ne lan? Sofrada yemekler mükemmel gözüküyordu. Birden susuzluk hissi ile önümdeki bardağı elime alıp Hana baktım. Beni izliyordu. "Su içilir mi?" Kafası ile onayladığında bardağı suya sokup bardağımı doldurdum. İçtiğimde tadı normal suydu. Ne bekliyordum ki? Su alt tarafı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
DETERMİNED-
ActionSementa, annesi Emma'nın intikamını almak için uğraşır. Savaşır ve annesini o lanet yerden kurtarır. Sementa aşık olmuştur. Annesinin nefret ettiği ailenin oğlu Crew'e....