son | ...seni ve beni hatırlayacaklar.

283 45 59
                                    

remembrance-balmorhea.

*sen benim gökyüzümdün, denizim, toprağımdın
şimdi bir hatıra olamazsın belirsiz, uzak
biliyorsun bazı şeyler vardır elimizde olmayan
işte öyle imkansız bir şey seni unutmak

zannetme ki her şey bitti sevdiğim
bir gün yeşerecek şu sararmış yapraklar
ve bundan böyle kim severse dünyada
seni ve beni hatırlayacaklar.

✧✧✧

14 eylül, 1945. polonya.

sızlıyordum.

altında ezildiğim gerçeklik, farkında olduğum durum, elimden alınacak olan hayatım ve daha nice şey beni sızlatıyordu. canımı acıtan gerçekliği en başından beri tahmin ediyordum ama asla kabul edememiştim. inanmak istediğim yalanların esiri olduğum gün kaçıp gitmeliydim ardıma bile bakmadan. lakin yapmamıştım. kapılıp gittiğim duygu nehirinin içinde yaşamayı başarmıştım ve bu bana yetmişti.

yanılmıştım.

daha en başından gerçeği görmezden gelerek düştüğüm karanlığa öyle bir kör olmuştum ki yaşanabilecek felaketlerin farkına bile varamamıştım.

bizim sonumuz en başından yazılmıştı ve bu sonda ne düşlediğimiz dünya vardı, ne de kurduğumuz hayallerimiz.

hiçbir zaman bugün kadar canımı acıtan bir güne uyanmamıştım. mutlu olacağımıza inancım o kadar fazlaydı ki şimdi olanlar ve birazdan yaşanacaklar boğazımı sıkıyordu. nefes alamıyordum, etrafıma dair hiçbir şeyi duyamıyordum.

kaçamadan hapsolduğum bu odaya sinmiştim saatlerdir. gitmiyordu, önüne bırakıldığımız heybetli adamın sözleri kulaklarımdan gitmiyordu.

"sabaha karşı." demişti. öyle net hatırlıyordum ki sesini, beynimin içinde sürekli tekrar ediyordu. sanki bir hiçmişim gibi atılan bedenim buraya getirildiğimden beri aynı şekilde duruyordu. kulaklarımı koparmak istiyordum. beynimdekinin susmasını istiyordum çünkü ölecektim. ölecekmişim gibi hissediyordum. elimle kulaklarımı kapatırken de, sesli hıçkırıklarımı odaya bırakırken de hiçbir şeyin farkında değil gibiydim.

sahi ne olmuştu?

ellerimi kulaklarımdan saçlarıma götürüyorum sonra. senelerdir yaşadığım her şeyin acısını saçlarımdan çıkarıyorum. gülüyorum ardınca, sahi ne olmuştu?

hücrelerime kadar hissettiğim acı, her saç telim koptuğundaki acıyı bile üsteliyordu. o an ben de kendime acımamıştım. özenle baktığım, daha doğrusu bakmaya çalıştığım saçlarıma kıyarken bir kere bile tereddüt etmemiştim.

ben saçlarımı çok severdim oysaki.

taş duvara yaslanmış bedenime sinerken sesli gülmeye devam ediyorum. öyle ki kahkahalarım duvarlarda yankılanıyor. sonra gözlerimden akan yaşların farkına varıyorum. deminden beri ağlıyormuşum meğer. bunu görünce ise gülmem yarıda kesiliyor ve ben bağırarak ağlamaya başlıyorum.

orada öylece kendimle savaşarak kaç saat geçirdiğimi bilmiyorum. duvarın üst tarafındaki küçük camdan havanın karardığını görüyorum sonra. içime konan duyguların öyle bir esiri olmuşum ki koskoca bir günü devirdiğimi fark edemiyorum. beynimde dönüp dolaşan sonuçların hepsinin ayrı ayrı peşine düşmüştüm o zaman kesiğinde ama hepsinde uçurum kenarına varmıştım.

fikirlerim bir yığın olup taşmaya başlarken eski kapının cızırtılı sesini duyuyorum. azrailden hallice iki asker kollarında sevdiğimi getiriyor odaya. onu gördüğüm gibi gözümden bir damla iniyor hiçliğe doğru. hemen ayağa kalkıp yanına gidiyorum. tanrım diyorum içimden, tanrım.. çok kötü gözüküyor. bırakıldığı yerde öylece dururken dizlerimin üzerine çöküyorum.

sadece bizim bildiğimiz bir yer • 2minHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin