in this shirt-the irrepressibles.
*bu zar zor işleyen kalple de seni dünyalar kadar sevmeye devam edeceğim.
✧✧✧
bir sene önce.
heyecanlıydım.
şu sıralar kalbime konan çiçekler o kadar çoktu ki ben bile şaşırıyordum böyle hissetmeme. kaç sene geçmişti bilmiyordum. buraya geleli kaç siyah baharı atlatmıştım, kaç kişiyi göndermiştim huzur dolu yolculuğuna, ne kadar şey kaybetmiştim bilmiyordum.
sahi diye düşünüyorum o an, sahi, ben benden geçeli kaç mevsim olmuştu?
evimi yıkmışlardı. inandığım değerlerimi, sevdiklerimi, tutunduğum çocukluğumu ellerimden öylece almışlardı. ben de umarsızca teslim etmiştim onlara. evet dedim, bittim ben. ben sahiden de bittim. kimdim ben? bir adım bile yoktu. rastgele verilen numaradan fazlası bile değildim. gökyüzü bile eskisi gibi değildi, yağmurdan sonra gelen toprak kokusu bile kirliydi artık.
gökyüzü herkesindir oysaki. onu bile elimden almışlardı.
kavgalarım kimeydi bilmiyordum. bir tek en büyük kavgamı biliyordum, o da kendimleydi zaten. inanıyor musun gerçekten diyorum, insanların kalplerindeki iyilik yapma eğiliminin azalmayacağına inanıyor musun sahiden de? ruhumla, kalbimle inandığım tek şey bu diye düşünüyorum sonra. aptalım. ben gerçekten de aptalım.
insanlık mı?
çocuklar çiçek oldu, oysa çiçek toplamalılardı.
toprağın altında değil, üstünde oynamalılardı.
çiçek çocuk oldular. ama toprağa gittikleri için değil, saçlarında çiçek taşımaları gerektiği için olmalılardı.
insanlık mı?
kaybetmiştim. kendime de bunu inandırmıştım. evim bile yoktu, evsiz insan olur mu?
bitmişim ben dedim kendime, kalkıp da kendimi dört yanımı sarmış elektrikli tellere atsam ne olurdu en fazla? ruhum ölmüştü, bedenim yaşıyorsa ne anlamı vardı?
sonra bir baktım, evim yıkılmış yıkılmasına ama o evi yeniden inşa etmek isteyen biri çıkıverdi karşıma. tesadüftür belki bilemem, o gün orada onun olması, varlığının etrafımı sarması, içimdeki sönük yıldızları parlatması, hepsi tesadüftür. öyle bir girdi ki hayatıma, şimdiye kadar yaşadığım şeyler birer çizgiye dönüştü kalbimde.
kararlıydı yüzbaşı. yıkılan evimi yeniden inşa edecekti, gözlerinde görmüştüm. bir insanın gözleri sevgiyle bakabiliyormuş, bunu da yüzbaşıyla öğrendim.
sonra fark ettim ki, o evin yeniden inşa edilmesine gerek yokmuş.
yüzbaşıyı nereye koysam orası benim evim oluveriyormuş meğer.
en çok da kolları diyorum kendi kendime, gülümsüyorum sonra. en çok da kollarını yuvam bellemişim.
"neye gülüyorsun böyle içli içli sevdiğim?" beynimin içerisinde öyle bir kaybolmuştum ki yüzbaşının geldiğini bile duymamıştım. oturduğum yerde dönüp ona bakmıştım sonra. giydiği üniformasının içerisinde yenilmez duruyordu yüzbaşı lee. öyle ki şu an gelip bana arka arkaya kurşun sıksalar sanki hiçbiri bana ulaşamayacak gibiydi. yanımdaydı çünkü.
evimdeydim.
"sizi düşünüyordum." demiştim minho yanıma gelip otururken. mevsimler geçmişti onu tanıyalı. ama hâlâ ilk günkü gibi utanıyordum yüzbaşıdan. içimde aşamadığım birkaç şeyden birisiydi bu sanırım. gözleri gözlerime değince..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
sadece bizim bildiğimiz bir yer • 2min
Fanfictionsavaşın ortasındayız ve ben etrafımız kanla kaplıyken dünyayı küçük sevgilimin gözlerine sığdırıyorum.