Daireler Çizerek Yürümek

13 2 0
                                    


Jungkook bir saat sonra karla kaplı kayalıktaydı. Adadan çok kaya denebilecek bir yerde. O kadar küçük ve yaşamaya elverişsiz bir yerdi ki adı bile yoktu ama buz gibi denizin ilerisinde -Ayı Adası diye meşum bir ad verilmiş- daha büyük bir ada görünüyordu Jungkook bir botun yanında duruyordu. Kahvaltısını ettiği Zıpkın ad geminin değil -o gemi açıklarda demir atmış, güvendeydi- İskandinav adına rağmen aygın baygın bir Amerikan Batı Sahili aksa nıyla konuşan Rune diye kaya gibi bir adamın neredeyse tek başına sudan çıkarıp oraya kadar sürüklediği küçük bir motorlu lastik botun yanında.

Ayaklarının dibinde neon sarı bir sırt çantası vardı. Kamarada duvara dayalı duran Winchester tüfek şimdi yerde duruyordu. Tüfek onundu. Bu hayatta resmen silahı vardı. Tüfeğin yanında saplı bir tencere, onun içinde bir kepçe vardı. Elinde de başka, öbürü kadar ölümcül olmayan bir silah tutuyordu: ateşlenmeye hazır bir işaret tabancası.

Artık ne türden bir "gözcülük" yapacağını anlamış bulunuyordu. Araştırmacılardan dokuzu bu ufacık adada iklim kontrolü adı altında bir alan çalışması yaparken, Jungkook orada kalıp kutup ayılarına karşı gözcülük yapacaktı. Anladığı kadarıyla bu gayet olası bir şeydi. Bir ayı görecek olursa, ilk yapacağı, işaret tabancasıyla ateş etmemti. Bu sayede bir taşla iki kuş vuracak ve
a) ayıyı korkutup kaçıracak,
b) ötekileri uyarmış solacaktı.

Yüzde yüz garantili bir çözüm değildi bu. İnsanlar lezzetli protein kaynaklarıydı ve özellikle doğal ortamlarının gitgide yok olması ve besin kaynaklarının azalması yüzünden daha savunmasız oldukları, dolayısıyla daha pervasız davranmak zorunda kaldıkları bugünlerde, korkaklık ayılarda yaygın bir özellik değildi.

"Tabancayı ateşler ateşlemez, dedi grubun en büyüğü, saha liderliğini yapan, sakallı, keskin hatlı, sürekli çok hızlı konuşan, Pete diye bir adam, "kepçeyle tencereye vur. Bütün gücünle vurup çığlıklar at. İşitme duyuları hassastır. Kediler gibi. Gürültü yüzde dokkaçmalarını sağlar."

"Yüzde onunda ne oluyor peki?"

Peter başıyla tüfeği işaret etti. "O seni öldürmeden, sen onu öldürürsün."

Tek silahlı Jungkook değildi. Herkeste silah vardı. Bunlar silahlı bilim insanlarıydı. Her neyse, Peter gülerken, Ingrid pat pat Jungkook'un sırtına vurdu.

"Seni yememelerini," dedi Ingrid hırıltılı bir sesle gülerek, "gönülden diliyorum. Yoksa seni çok özlerim. Eğer bir yerini kesmediysen, bir şey olmaz."

"Aman Tanrım? Nasıl yani?"

"Kan kokusunu bir kilometre öteden alabilirler."

Başka biri -her yerini sarıp sarmaladığı için, tanıyor olsa bile kim olduğunu anlayamayacağı biri de- uzaktan gelen boğuk bir sesle Jungkook'a "iyi şanslar" diledi. "Biz beş saat içinde döneriz..." dedi Peter. Adam bir kez daha gülünce, Jungkook bunun şaka olmasını diledi. "Daireler çizerek yürürsen fazla üşümezsin."

Sonra onu orada bırakıp kayalık zeminde yürüyerek uzaklaştılar ve sisin içinde kayboldular.

Bir saat boyunca hiçbir şey olmadı. Jungkook daireler çizerek yürüdü. Bir sağ ayağının, bir sol ayağının üstüne hopladı. Sis biraz azalınca manzaraya baktı. Neden hâlâ kütüphaneye dönmediğini anlayamadı. Biraz boktan bir durumda olduğu ortadaydı sonuçta. Şu an güneşli bir yerde, bir yüzme havuzunun kenarında oturduğu bir hayat mutlaka vardı. Müzik yaptığı, lavanta kokulu suyla dolu bir küvete uzandığı, biriyle üçüncü çıkışında müthiş bir seks yaptığı, Meksika'daki bir plajda kitap okuduğu, Michelin yıldızlı bir lokantada yemek yediği, Paris sokaklarında gezindiği, Roma'da yolunu kaybettiği, huzur içinde Kyoto yakınındaki bir tapınağa baktığı ya da kendini mutlu bir ilişkinin sıcacık kozasında hissettiği.

Gece Yarısı Kütüphanesi | TKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin