Üç Nal

38 3 0
                                    


Dışarıda tertemiz, insanı canlandıran bir hava vardı. Ama Bedford'ın aksine burada yağmur yağmıyordu.

"Neredeyim?" diye fısıldadı Jungkook kendi kendine.

Hafifçe kıvrılan yolun karşı tarafında taş duvarlı, eski tarzda birkaç sıra ev vardı. Bir köyün kıyısına sokularak kırların dinginliğine karışmış, bütün ışıkları sönük, sessiz sakin, eski evler. Açık bir gökyüzü, göz alabildiğine uzanan benek benek yıldızlar, yeni ay. Çayırların kokusu. Alaca baykuşların karşılıklı ötüşü. Ardından yine sessizlik. Havada bir varlığı, gücü olan bir sessizlik.

Garip.

Jungkook önce Bedford'daydı. Sonra o tuhaf kütüphanede. Şimdiyse burada, güzel bir köy yolunda. Yerinden bile kıpırdamadan.

Yolun o tarafında, alt kattaki bir pencereden dışarı altın rengi ışık sızıyordu. Jungkook başını kaldırıp pub'ın rüzgârda hafifçe gıcırdayan, zarif bir şekilde boyanmış tabelasını gördü. İç içe geçmiş at nalları- nın üstünde italik harflerle şöyle yazıyordu: Üç Nal.

Karşısında, kaldırıma konmuş bir kara tahta vardı. Özenle yazılmış kendi el yazısını tanıdı.

ÜÇ NAL

Salı Gecesi - İmtihan Gecesi

20.30

"Gerçek bilgelik hiçbir şey bilmediğini bilmekte yatar." Sokrates (Bizim imtihandan çaktıktan sonra!!!)

Bir tane ünlem işaretiyle yetinmediği bir hayattaydı demek. Ondan daha mutlu, çok da gergin olmayan insanlar böyle yapıyordu herhalde.

İyiye işaret.

Jungkook üstüne başına baktı. Kolları dirseklere kadar kıvrılmış denim gömlek, kot pantolon gerçek hayatında hiç giymediği şeylerdi. Soğuktan tüyleri diken diken olmuştu ve uzun süre dışarıda kalacak şekilde giyinmediği belliydi.

Yüzükparmağında iki yüzük vardı. Nişanda takılan - parmağın- dan tir tir titreyerek, gözyaşları içinde çıkarışının üzerinden bir yıldan fazla zaman geçmişti- eski safir yüzüğüyle birlikte sade gümüş bir alyans.

Çok manyak.

Saati de vardı. Bu hayattaki, dijital değildi. Üstünde Romen rakamları olan, ince, zarif, analog bir saatti. Gece yarısını bir geçmek üzereydi.

Bütün bunlar nasıl oluyor?

Elleri bu hayatta daha yumuşaktı. Belki de el kremi kullanıyordu. Tırnaklarındaki şeffaf ojeler parlıyordu. Sol elindeki o tanıdık küçük beni görmek iyi geldi.

Çakıl taşlarını ezen ayak sesleri. Pub'ın önündeki yoldan ona doğru gelen biri vardı. Pub'ın pencerelerinden vuran ışıkta ve tek bir sokak lambasının ışığında gördüğü kadarıyla, bir adam. Al yanaklı, kırlaşmış Dickens bıyıkları ve sakalı olan, sugeçirmez mont giymiş bir adam. Seramik maşrapalardaki adamların canlanmış hali. Aşırı dikkatli yürümesine bakılırsa, biraz sarhoştu.

"İyi geceler, Jeon. Cuma yine geleceğim. Şu folk şarkıcısı için. Dan çok iyi olduğunu söyledi."

Jungkook bu hayatta adamın adını biliyordu herhalde. "Doğru. Evet, tabii. Cuma. Süper bir gece olacak."

Gece Yarısı Kütüphanesi | TKHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin