Kısım 1: Kraliçe'nin Ortaya Çıkışı

89 30 177
                                    

Kral Darcio'nun Tahta Çıktığı Gün

Kentler Gölgesi Savaşının 15. Yıl Dönümü

Su Girdabı Cadısının Su Yüzüne Çıktığı Gece 

        

           Soğuk bir geceydi. Kapüşonumu başıma geçirmiş, ellerimi pelerinimin içine saklamış olduğum yerde zıplayıp duruyordum. Başımı yukarıya kaldırdım.

"Bu gece gökyüzü ne kadar da karanlık."

"Yerinde dursana," diye fısıldadı Carmen. "Dikkatimi dağıtıyorsun."

Elindeki kağıtları bir katlayıp bir açıyordu. 

Bu gece beşinci kontrol kalesindeki nöbet sırası bizdeydi. Uzun bir gün olmuştu ve uzun da bir gece olacağa benziyordu. Şehrin ışıklarını görebiliyordum, kutlamaların hala devam ettiğini anladım. Etraf öyle sessizdi ki bu kadar uzaktan kutlama seslerini hafifçe duyabiliyordum. Borazanları, davulları ve Apsaraslar'ın seslerini işitebiliyordum.

"Herkes dans edip, şarkılar söylerken biz neden surların terk edilmiş bu köşesinde nöbet tutuyoruz anlamıyorum. Karanlık ve bomboş çölü izleyip duruyoruz." Rüzgâr haklısın dermiş gibi kapüşonumu uçurdu.

"Burası terk edilmiş değil. Alt kıtadan gelen nakliyeler buradan giriyor. Nakliyelerin yanında başka neler gelir bilemezsin. Üstelik bu önemli gecede her yerin güvenliğinden emin olmak gerek."

"Bu saatte nakliye geleceğini hiç zannetmiyorum, özellikle de bugün." Kapüşonumu düzelttim ve konuşmaya devam ettim. "Hem şehre giriş çıkışların durdurulacağı haberi bir hafta önceden çevre krallıklara ulaştırılmıştı."

Carmen "Yapacak bir şey yok." dermişçesine omuz silkti.

Aşağıdan meşalelerin sönük ışıkları göze çarpıyordu ve diğer muhafızların hafif kıkırdamaları duyuluyordu. Buradan pek silüetlerini seçemiyordum. Yanlarına insem mi diye düşünmüştüm ama görev yerimi terk etmek ve Carmen'i yalnız bırakmak hiç içime sinmemişti. Şimdi bu fikrimin üzerinde tekrardan düşünmeye başlamıştım. 

Şehre doğru döndüm. Bugün veliaht prens tahta geçmişti. Pek genç sayılmazdı ama tahta oturabileceklerin en başta gelenlerindendi. Merhum kral birçok türün bir arada yaşamasına olanak sağlayan bir krallığın temellerini kurmuştu. Kardeşine güçlü bir krallık bırakmıştı. Uzun süren bir hayatı olmasına rağmen hiç erkek çocuğu olmamıştı, yani söylenenlere göre öyleydi. Denilene göre en büyük kızı uzak bir krallığa gönderilmişti. Halkın arasında çeşitli söylentiler dolaşıyordu ama en büyük ihtimalle kraliçe olamayacak kadar hastaydı, annesi gibi genç yaşta ölecekti. Belki de şimdiye kadar ölmüştü, annemin anlattıklarına göre prenses şimdilerde kırklarında olmalıydı. Hiçbir bilgi kesin değildi, saraydan bilgi sızdırmak zordu.

Nispeten küçük yaşlarda olan üç prenses daha vardı. Son yıllarda evliliklerini duyurmaları bekleniyordu ama bu gerçekleşmedi. Bir tanesi yirmilerindeydi diğer ikisi ise bu sene otuzlarına girmiş olmalılardı. İkizlerdi. Halk onları seviyordu ama sanki bir masal kahramanıymış gibilerdi, gerçekten varlar mıydı yoksa hayal ürünü müydüler? Kraliyet ailesi halkla fazla içli dışlı olmazdı, eğer asilleri saymazsak. Görünüşe göre onlar da ancak kendi aralarında bilgi alışverişi yapıyorlardı. Bugün yeni kral halkına bir konuşma yapmıştı. O zaman prensesleri balkondan insanlarına el sallarken görmüştüm. Yüzlerinde maskeler vardı; beyaz, narin işlemeli maskeler. Halk bu durumun sebebini tabii ki merak ediyordu ama kral onlara türler arası ayrıştırmaların olmadığı bir ülke hediye etmişti, çok da sorgulamaya gerek duymuyorlardı. Sonuçta herkesin kaybedecek bir şeyleri vardır.

Tozdan HançerlerHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin