"Lucifer bizi duyduğunda"
"Başlar tekinsiz saatler"
"Ay gölgesini saklarsa düşmüş olandan"
"Güneş onu lanetler."
13:42, Gece
"Bu havayı çok seviyorum. Güneş tam tepede, varlığını insanoğluna kanıtlamaya çalışıyor."
"İnsanoğlu?" dedi ve güldü Zeus. Sevgilisinin bazen başka bir dünyadanmış gibi konuşması hoşuna gitse de, ara sıra garip geliyordu. Evet, eşsiz bir güzelliği vardı, cildi kusursuz ve ölü bir bedenin beyazlığına sahip olacak kadar güzel olsa da tüm bu açıklığın üzerine gece gibi inen saçları, gözlerinin içindeki dünyaları ortaya çıkarıyordu. Zeus, Gece'ye uzunca baktı. Tüm hatlarını, dudak çizgilerini, mimik çizgilerini ezberlemek istercesine baktı. Bir gün hafızasını kaybetse dahi bu yüzü hatırlamak istiyordu. Yüzüne düşen bir tutam saçı kulağının arkasına itti ve dünyaları barındıran gözlerinin koruyucusu kirpiklerine öpücükler bıraktı.
Genç kızın beyaz teni, kıpkırmızı kesilmişti. Gece ve Zeus bir yılı aşkın birlikteydi fakat Zeus hiç bu kadar kendini bırakmamıştı. Her zaman en sakin olan Zeus olmasına rağmen tıpkı Lilith'in korktuğu gibi duyguları gün geçtikçe yükseliyordu.
Cadılar ve vampirler, Lilith ve Lucifer'in cehennemde doğan çocuklarıydılar. Cehennem ateşinde yıkanan bedenleri, duygularının yüksek yaşamalarına ve insanları olağanüstü bir çekim alanına sokmaya neden olmuştur. Tarih boyunca en güzel cadıların, en güzel vampirlerin ölen aşıkları, onlara karşı dizginleyemedikleri duyguların kurbanı olmuştur. Zeus, Gece'nin gerçekte kim olduğunu bilseydi bu ateşi körükler miydi?
14:56, Hira
Boyalar, fırçalarla beyaz zemine çarparken Hira, dudaklarından dökülen sözleri renklerin içine hapsediyordu zehirli bir duman gibi. Boyalar, içine hapsolan sözlerle birlikte renk değiştirirken, Hira'nın sözleri gittikçe yükseliyordu. İçinde durduramadığı heyecan ve öfke, fırça darbelerini daha da sertleştiriyordu. Tekinsiz Saatler*'e çok az bir süre kalmıştı. Gece, Zeus'la birlikte bir tepeye gitmişti. Lilith ise ortalarda yoktu. Bunları düşünürken telefonuna gelen bildirim sesiyle, büyü bir anda bozuldu. Fırçayı kenara bırakıp telefona baktı ve gülümsedi. Okulda, kızlar dışında konuştuğu tek kişi olan arkadaşı ona kahve içmeyi teklif ediyordu.
"Cadılar kahve içer mi gerçekten?"
Kendi kendine bunu düşündü. Cadıların ne yaptığı konusunda kendi kendini katı bir kalıba sokmuştu. Kahve içmiyor, kimseyle görüşmüyor ve diğer iki cadı dışında kimseyle iletişime geçmiyordu. Güçleri, korkularına ve sosyal hayatına baskın geliyordu.
Telefona yeniden döndü ve kahve buluşmasını onayladı. Olabildiğince hızlı bir şekilde hazırlanıp çıktı ve saati kontrol etti.14:56
Tekinsiz Saatler için henüz vakit vardı. Böyle bir ritüele ilk defa katılacaktı. Tıpkı diğer cadılar gibi.Kafeye vardığında gözüne ilk takılan o çocuk olmuştu. Gözlüklerini düzeltiyor, önündeki kitabın sayfalarını çeviriyordu. Onu fırsat buldukça uzaktan, dikkatlice izlemeyi daha çok seviyordu. Derin bir nefes aldı ve genç adamın yanına doğru ilerledi.
"Erdem!"
Genç adam adını duymasıyla başını kitaptan kaldırdı ve sesin kaynağına baktı. İçinde oluşan karmaşık duyguların üzerine yutkunmaya çalışsa da, bunu çok başaramamıştı. Hira, masanın yanına geldiğinde ayaklandı ve ona sarıldı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
GECENİN CADILARI
FantasiArkeoloji bölümünde okuyan üç cadı, geçmişten gelen bir kehaneti gerçekleştirmek üzere bir yola koyulurlar. Fakat karşılarına çıkan ufak sorunlar, kehaneti geciktirmektedir.