Dealer seven

200 24 90
                                    




Dealer

Dealer

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



¿

Geçen günlerimin hepsi birbiriyle aynıydı.

Ellerim sadece yemek yiyeceğim zaman çözülür, yemeğim bittiğinde ise tekrar bağlanarak kıçımın, artık oturmaktan yapışmış olduğu sandalyede uyumaya zorlanırdım.

İlk zamanlar inadımdan olsa gerek, gelen hiç bir yiyeceği yemeyip sabahlara kadar çığlık çığlığa yardım istediğim olmuştu. Hatta bir keresinde bayıldığımı bile hatırlıyordum.

Ancak bu bayılma işini fırsata çevirerek kaçma girişiminde bulunduğumdaysa elime geçen şey bir kaç yemeksiz gün daha olmuştu.

Artık o kadar uzun süredir buradaydım ki bir şeylere alışmaya başlamıştım. Yumuşacık kuş tüyü yatağımdan ayrılalı ne kadar olmuyordu? 1 hafta?

Vücudumu umutsuzluğun sardığı 5. günden sonra saymayı tamimiyle kesmiştim.

Zaman hakkında çok bir bilgim yoktu. Tek bildiğim açılırken çıkardığı tiz sesiyle beni deli eden dev demir kapı, biri sabah biri akşam olmak üzere günde 2 defa aralanıyordu.

Bunu biliyordum çünkü ilk açıldığı zaman güneş kapıdan içeri sızıyor, zifiri karanlık olan bu rutubetli depoyu rahatsız edici derecede aydınlatıyordu.

İkinci açılışında ise gün ışığı yerine içeri sızan şey yollara bile nasıl yettiğini bilmediğim sadece kendini aydınlatan bir sokak lambası oluyordu. Belkide korumalarda bunun farkında olacak ki akşam yemeğimi getirdikleri zaman deponun içindeki çızırdayan ampülü açarlar yemeğimi yemem için bana kolaylık sunarlardı.

Tabii giderken kapatmasalar daha iyi olabilirdi.

Şu an ise vücudum için artık rutin haline gelen şeyi yapıyor, akşam yemeğim için acıkırken bir yandan da gelecek olan şeyi tahmin etmeye çalışıyordum.

Aklıma dün yediğim rezalet Tteokbokki geldiğinde birkaç memnuniyetsiz ses çıkardım. Sanırım hayatımda yediğim en kötü Tteokbokki buydu.

Yine beni deli eden dev kapının tiz sesini duyduğumda istemsizce suratımı buruşturdum. Sanırım burda alışamayacağım tek şey bu olacaktı.

Kafamı kaldırmaya bile tenezzül etmeden önüme atılacak olan az porsiyon yemeğimi bekledim. Yavaşça bana doğru geldiğini hissettiğim tok ayak sesleri başımı yavaşça kaldırmamı sağlamıştı. Bir terslik vardı.

"Hey! ışıkları yakmayacak mısın?" Sesim koca depoda yankılanırken bana doğru yaklaşan ayak sesleri bir kaç saniyeliğine durdu ve  ardından devam etti.

Ben ışıkların açılmasını beklerken çoktan yanımda duran silüet gerilmeye başlamamı sağlamıştı. Korumalardan biri olduğunu tahmin ettiğim adam ellerini hızla sandalyenin arkasına bağlı ellerime götürdü ve bileğimde izi çıktığını tahmin ettim halatları çözmeye başladı.

Kafam karışmıştı.
Işıkları niye yakmamıştı? Yemeğim neredeydi? Ne yapması gerektiğini pek bilmeyen acemi biri olabileceğini düşünerek bu saçma düşünceleri zihnimden atmaya çalıştım.

Bileğimdeki halat yeri boyladığında ister istemez ellerimi kendime çekerek ovaladım. Ancak aynı güçlü eller bu sefer ayağımdaki ipleri çözmeye başladığında olduğum yerde kalakaldım.

Pekâlâ, gerçekten bir terslik vardı.

Ayaklarımın çözülmesi işime geldiğinden sesimi çıkarmadan öylece beklemeye başladım. Adam işini bitirdiğinde  halatı gelişi güzel bir yere fırlattı ve ayağa kalkmam için bana yardımcı oldu.

Şaşkındım. Nereye gidiyorduk?

Günlerdir oturduğumdan ilk defa yürüyormuş gibi hissediyordum. Zorla da olsa bir kaç adım attığımda duyduğum tanıdık ses ayaklarımın yere çivilenmesini sağlamıştı.

"Hızlı ol." Hayır Jennie saçmalama. Günlerdir tek başına bu aptal depoda kafayı yedin ve salak saçma hayaller görmeye başladın. Çünkü şu an kolundan tutup seni yürütmeye çalışan Taehyung başka hiç bir açıklamaya sahip olamaz.

"Taehyung?" Titreyen sesimle konuşmaya çalıştığımda hızla kolumdan çekilmeye devam edildim. Tanrım o Taehyung'tu. Gelip ayaklarımı çözen ve şu an beni yürütmeye çalışarak kaçmamı sağlayan kişi Taehyung.

Olayın şokuyla hiç bir şey yapamazken beynim çalışmayı durmuş ve sadece söyleneni yapmaya başlamıştı. Yapabildiğim kadar hızlıca yürümeye devam ettim.

Yarısına kadar açık olan demir kapıyı tek eliyle tutup sonuna kadar çekti ve dışarıdaki görüntüyü gözler önüne serdi.

Birinin Taehyung'a ait olduğuna emin olduğum 2 tane siyah araba vardı. Önünde Yoongi'nin beklediği çalışır vaziyetteyken Taehyung'un arabası öylece deponun sol tarafında bekliyordu.

"Bir an hiç gelmeyeceksiniz sandım." Yoongi ağzını yayabildiği kadar yayarak konuştuğunda o çirkin suratına yumruk atma istediğimi tutmak artık daha zor geliyordu.

Ancak Taehyung kolumda olan eliyle beni sertçe Yoongi'nin önüne doğru fırlatıp yere düşememi sağladığında asıl yumruklanması gereken kişinin Taehyung olduğunu anlamıştım

Olaylar o kadar beklenmedikti ki. Ben, beni buradan alıp götüreceğini düşünürken gerçekler çok farklıydı.

Olayların şaşkınlığıyla bir şey yapamazken Taehyung, iki adamın beni zorla Yoongi'nin arabasına bindirmesine ve ondan yalvararak yardım istememe asla aldırmıyor, soğuk bir ifade ile beni izliyordu.

Bir umut ağlamaktan kızaran gözlerimle Taehyung'u incelerken yaptığı tek şey arkasını dönerek rahat ve sakin adımlarla arabasına doğru ilerlerlemeki.

"Taehyung lütfen gitme! Bırakma beni burada!"

Söylediğim hiç bir cümle durmasına yaramadı ve hızlıca gaza kökleyerek uzaklaştı.

Sanırım hayatımda hayal kırıklığını hiç bu kadar derinden hissetmemiştim.

?

Merabaaaaaaa
Biliyorum bölüm çook geç geldi ama bundan sonra düzenli şekilde yeni bölümleri atmaya çalışacağım.

Diğer ficlerime bakmayı unutmayın. Onlarada en kısa sürede bölüm gelecek💗💗💗

Dealer Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin