Regulus...Evi terk etti. Beni bıraktı gitti. Bu canavarlarla. Ölüme terk etti.
On beş yaşında öleceğimi hissettim.
.
Hogwarts açıldığında gördüm onu. İyiydi. Hem de çok iyiydi. Artık kemikleri benim gibi çıkık çıkık değildi. Kilo almış ve bu ona iyi gelmişti. Yakışıklılığı ortaya çıkmıştı. Benim gibi çirkin değildi.
Arkadaşları vardı, mutluydu. Potter ile kalıyordu. Lupin ile birlikteydi. Pettigrew ile dosttu. Benimse canavarlarım vardı. Annemle babam. Elimde hiç bir şey yoktu.
Hep birlikte, mutlulardı. Potter ve Pettigrew ile bir şakanın planını oluşturuyorlardı büyük ihtimalle. Lupin onlara göz devirip duruyordu. Arada da gülüyordu. Sanki 'siz iflah olmazsınız' der gibi.
Sıcaklardı.
Ben üşüyordum. Kafamdaki ruh emiciler kanımı donduruyorlardı.
Ruh emicilerinin öpücüğü bundan kötü hissettirebilir miydi?
.
Bir Quidditch maçı öncesiydi ilk konuşmamız. İlk defa biri bana kibar davranmıştı.
"Merhaba Regulus." dedi yüzünde bir gülümsemeyle gözlüğünü yukarı iterek. Bir şey demedim, sadece devam etmesini bekledim. Ki gördüğüm kadarıyla o bir cevap beklemişti. Ama sorun etmedi.
"Şans dilemeye geldim. Umarım güzel bir maç olur."
Teşekkür mü etmeliydim? Ya da şu an dalga mı geçiyordu?
Yalan söylemeyeceğim, bir insanla nasıl konuşulur bilmiyordum. Küçüklüğümden beri hiç doğru düzgün iletişim kurmuyordum. Annem ve babam zaten...ne dersiniz? Konuşmaktansa lanetlemeyi tercih ederlerdi. Sirius benimle konuşmazdı, sadece korurdu. Bir şekilde korurdu ama sonrasında biterdi. Kendini benim önüme atardı, ben ne yapacağımı bilemezdim. Bazen teşekkür ederdim. Ama beni kovardı.
Bu yüzden hangi durumlarda teşekkür etmem gerektiğini hiç öğrenemedim.
Annemden bir şey istediğimde ve aldığımda teşekkür ederdim, bana nefretle bakardı. Babam hep iğrenç bir varlıkmışım gibi davranırdı.
Bazen ev cinimize teşekkür ederdim. Önümde eğilirdi, ayaklarıma kapanırdı hatta. Bir ev cininden fazla bir şey beklemiştim herhalde.
Teşekkür etmeyi öğrenmek istiyordum. Hangi durumlarda edilirdi? Ama bu James ile olmazdı. Sirius ile bu konuda dalga geçmelerini istemiyordum.
Sessiz kalmaya devam ettim bu yüzden.
"Eee...antrenmanlar nasıldı?"
"İyi." dedim
çok sessizce. Gerçekten ne diyeceğimi, nasıl davranacağımı bilmiyordum."Maç başlayacak birazdan."
Çok berbat bir konuşma yaşadığımızın farkındaydım ama o, topukları ile parmak uçları arasında yükselip durduğunda onun için de ne kadar berbat olduğunu anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how to be 'the villian' | jegulus
FanfictionHayatım boyunca birinin bana söylediği en kırıcı şey, onu sevdiğimi, ona aşık olduğumu itiraf ettiğimde bunun geçeceğini söylemesiydi. Geçecekti. Çünkü geçmek zorundaydı.