Regulus..."On altı yaşına geldiğin an, bize katılacaksın." Bu ses kafatasımın içinde öyle yüksek sesle yankılanıyordu ki başımı duvarlara vurmak istiyordum. Ama açıkçası buna halim yoktu, yerde, çok büyük ihtimalle morluklar ve kendi kanımla birlikte yatıyordum.
Çünkü karşı çıkmıştım. Çünkü kendim olmuştum.
İlk defa aileme karşı çıkmıştım ve hayatımda hiç almadığım kadar darbe almıştı vücudum. Sirius gibi, ihanet edenlerden mi olacaktım? Kanı bozuk olanlardan mı? Yoksa Black ailesini kirleten bir çocuk mu? Onlara göre hepsi birdendi. Önlemleri ise şiddetti.
Aslında kendimdeki bu karşı çıkma gücünü bende bulmamıştım. İlk defa hissettiğim duygularda, James'de bulmuştum. Çünkü eğer bana bir şey olursa o beni koruyabilirdi. Aynı Sirius'a yaptığı gibi. O beni kanatlarının altına alabilirdi.
.
Sömestr dönüşünde her yerim morluk içinde gelmiştim Hogwarts'a. Alışılmadık bir şey değildi tabii ama bu sefer biraz daha ileri gitmişler gibi hissediyordum. Hareket etmek zorlaşmıştı.
Ve James bunu daha ilk görüşmemizde anlamıştı.
"İyi misin?" dedi fısıldarcasına. Ne olduğunu bildiğini biliyordum. Sonuçta Sirius onlarda kalıyordu, ne olduğunu bilmeme imkanı yoktu. Bu yüzden yalan söylemeyecektim.
Zaten etrafta kimse yoktu, gecenin bir körüydü ve Astronomi Kulesi iç açıcı bir yerdi. Rahat hissediyordum.
Bir şey demeden başımı omzuna yasladım.
"Sadece..." nefes alma ihtiyacı duydum. Kaburgalarım acıyordu. "Canım acıyor."
"Madam Pomfrey'nin yanına gitmek ister misin? Seni götürebilirim."
Başımı olduğunca iki yana salladım, o an bir kedi gibi James'e başımı sürttüğümü fark ettim ve durdum. Başımı kaldırdım ve ona bakmayı denedim.
"Canının acıdığını söyledin. O seni iyileştirebilir."
Bazen...içinizden akmasını istersiniz ya. Kelimelerin, duyguların, bir şekilde, orada oluşan o yumrunun... O öyle bir andı. O kadar konuşmak istedim ki kısılan sesime rağmen. Bir saniye, hayatımı değiştiren bir an için düşünmedim. Yumrunun gitmesini ve yutkunabilmeyi istedim.
"Sen de iyileştirebilirsin."
Kaşlarını çattı sanki 'ne demek istiyorsun' der gibi. Neden bilmem, o an kalbimin kırıldığını hissettim, kırıkların battığını. Rahatlamak böyle bir şey miydi? Artık hissedebilmek? Canınızın acıdığını ve telaşlandığınızı bilmek.
"En azından hislerimi. Duygularımı onarabilirsin."
Kırık cam parçalarına atlamışım gibi göğüsüm acıyordu. Kırılan kalbim bir şekilde atmayı başarıyordu ve o kadar hızlıydı ki nefesimi tekletiyordu. Batan parçalarım, derimi yarıp dışarı çıkmak istercesine kesiyordu. Sanki somut bir kanıtım olmadan biliyordum, bütün kanlı parçalarımı içimden çıkarıp onun ellerine vermek istiyordum. Çünkü o, onarırdı, iyileştirir ve kırıklarımı birleştirip beni tekrar ben yapabilirdi. Düşen her parçamı toplayıp hepsine, kendinden çıkan beni üfleyebilirdi. Aynı bir Tanrı gibi, ruhumu kendisinden ayırıp bana geri verebilirdi. Aslında bana ait olan ruhumu kendisinden ayırmadan, sadece yanında olduğumu bilerek bana geri verebilirdi. İşte bu yüzden her parçamı ona vermek istiyordum, her bir kırığımı ve her bir birliğimi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how to be 'the villian' | jegulus
FanfictionHayatım boyunca birinin bana söylediği en kırıcı şey, onu sevdiğimi, ona aşık olduğumu itiraf ettiğimde bunun geçeceğini söylemesiydi. Geçecekti. Çünkü geçmek zorundaydı.