Yazar anlatımı...Bugün Regulus'un ölümünün ilk yıl dönümüydü. Ve bugün, normalde karanlık bir zemine sanki tuz dökülmüş gibi duran yıldızlar artık karanlık zemini bile parlatacak kadar aydınlık olmuşlardı.
Güneş batmış, kendini yok etmiş ve parlama sırasını yıldızlarına vermişti.
Güneş, yıldızı parlayabilsin diye kendi ışığını söndürmeye karar vermişti.
James, Regulus'un ona her şeyi söylediği yerdeydi. Astronomi Kulesinde, yanındaki Çikolata Kurbağa kolisi ile birlikte.
Hâlâ Regulus'un hediyesi olan Çikolata Kurbağalar'ın bitmemesini belki garip bulabilirsiniz. Ama bir nedeni vardı bunun.
James, Regulus öldükten sonra onların hiç birine elini sürmemişti. Kendisi aldığındaysa yiyemez olmuştu. Bir iki kere denemişti ancak her halde psikolojik olacaktı ki ne zaman yese kusuyordu. Bu yüzden bırakmıştı.
Ama bugün, bu kolideki her bir paketi açacaktı. Bir nedeni var mıydı? Evet. Evet vardı.
Bir paketi aldı ve açtı.
Helga Hufflepuff.
Bir tane daha.
Bertie Bott.
Farklı bir tane.
Gilderoy Lockhart.
Albus Dumbledore, Rowena Ravenclaw, Devlin Whitehorn, Merlin, Garrick Ollivander, Salazar Slytherin, Bertie Bott, Rowena Ravenclaw, Garrick Ollivander, Salazar Slytherin!
"Merlin!"
Bir tane bile Godric Gryffindor yoktu. Hepsi, hepsini açtıysa da hiç birinde yoktu. Belki o kolinin içinde iki yüz tane Çikolata Kurbağa vardı ama hiç birinden çıkmadı.
James, elindeki boş, son paketi de yere fırlattı.
O gece Regulus Yıldızı hiç olmadığı kadar parlaktı. Ve James, o yıldızın yerini ezbere biliyordu.
Aynı Regulus'un her bir yüz hattını bildiği gibi ezbere biliyordu.
Üzücü olan kısmı, hatıralarından değil, fotoğraflarından biliyordu, hep mutsuz göründüğü aile fotoğraflarından.
James gülümsedi, "Gerçekten büyüledin onları değil mi? Sırf Gryffindor çıkmasın diye."
.
"Ah," dedi Remus gülerek. "Sonunda yüz elliye ulaşmışsın. Muradına erdin mi bari?"
James, elindeki çerçevenin içinde duran iki karta baktı. Biri Albus Dumbledore'du ama önemli olan bu değildi. Çünkü o kartın yanında, Godric Gryffindor'un kartı duruyordu.
"Bana ait değil," dedi gülümserken. "Benim için çok değerli olan birinden aldım." Genç adam çerçeveyi kollarının arasına aldı ve arkadaşına baktı. Yine ve yine gülümseyerek. "Koleksiyonumu böyle değerli bir parçayla bitirmek en uygunu olurdu."
.
Odasının en baş köşesine astı o çerçeveyi. Hep göreceği yere.
İçindeki boşlukla yaşadığını hep hatırlatacaktı bu tablo ona. Nasıl kaybettiğini, kaybederken hiç düşünmediğini ve kaybettikten sonra kıymetini anlayacak kadar aptal olduğunu hatırlatacaktı.
Yalnız hissettiğini ve sevginin nasıl bir his olduğunu bildiğini sandığı zamanda nasıl da cahil olduğunu fark edecekti her bakışında. Tekrar tekrar hatırlamak istemediği her şeyi hatırlayacaktı.
Peki bunu neden kendine yapıyordu? Acı mı çekmek istiyordu? Bu kadarı yeterli gelmemiş miydi?
Hayır, olay bu değildi. James yaptığı her şeyle, kaybettiği her şeyle yüzleşip onları kabullenmek istiyordu.
Farkındaydı, o, Regulus'un değerini hiç bilememişti. Ve bununla yaşamak zorundaydı.
İşte tam da bu yüzden almıştı kitabı kalemi eline, başlamıştı yazmaya Regulus'un defterine.
Sen, beni burada sensiz ve bensiz bırakarak gittin. Ben, beni, aşkınla değil, gitmenle kaybettim.
.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
how to be 'the villian' | jegulus
FanfictionHayatım boyunca birinin bana söylediği en kırıcı şey, onu sevdiğimi, ona aşık olduğumu itiraf ettiğimde bunun geçeceğini söylemesiydi. Geçecekti. Çünkü geçmek zorundaydı.