Kulaklarımı sağır eden müziğin son damlaları vücudumdan akıp giderken kendimi soğuk havanın ve çiseleyen yağmurun kollarına bıraktım. Müzik sesinden uzaklaşmamla beynimden akıp giden kanın varlığını bile tekrar hissetmeye başlamış, bundan her zamanki gibi çok hoşlanmıştım.
Böyle gecelerin sonu hep bomboş yollarda biterdi.
Sokağı sarsacak kadar kuvvetli sesten uzaklaşsam da müziğin kırık dökük sokak taşlarında bıraktığı titreşimleri hissediyordu vücudum. Belki bu sebepten, belki duymak istemediğimden arkamdan seslenilen adımı duymamıştım. Omzuma tutunan elle sarsıldım.
"Gidiyor musun?" dedi, nefeslerini düzeltmekte güçlük çekiyordu. Oldukça yorgundu, bunu sürekli inip kalkan göğsünden, yüzüne yapışmış birkaç tutam saçından ve aceleyle giyilmiş kırışık kıyafetlerinden anlayabiliyordum.
Kafamı salladım. Önüme dönüp gitmeye yeltendiğimde bu sefer omuzumdan koluma inen el beni durdurmuştu.
Benden muhtemelen iki üç yaş küçük çocuğun suratına çevirdim bakışlarımı, benden ne istediğini anlamak istercesine baktım. "Daha çok erken, gitmesen olmaz mı?"
Bir an önce bu boktan sokaktan çıkıp bu adını dahi bilmediğim çocuğu sik gibi ortada bırakma isteğim ağır bastı. Kaçıracağım iğrenç müzikleri, içeceğim pahalı içkileri hatta bu gece arkamdan edilecek küfürleri bile umursamayacaktım.
Omuzuna dokundum hafifçe "Başka zaman." diye mırıldandım, sesim mırıltıdan çok homurdanma gibi çıkmıştı. İstesem de düz çizgi halinden şaşmayan dudaklarıma kaydırdı bakışlarını, bir süre baktı.
Sonrası hızlı gelmişti, dudaklarıma uzanmış ve hızlı bir öpücük kondurmuştu. Bunun bir veda öpücüğü olduğunu bilecek kadar yaşamıştım ve sonrasının asla gelmeyeceğini de biliyordum.
O uzattıkça ben engel olmadım. Yine de ayaklarım geriye gitti, gitme vaktimin geldiğini anladığımda ise ondan çekip kopardım kendimi. O hayal kırıklığına uğramış bakışlarını görmek çok da bir şey hissettirmemişti bana.
Onu ardımda bırakırken kafamı eğdim, soğuktan kaçmaya çalışırcasına yakalarıma siper etmiştim kendimi. Ellerim deri ceketin ceplerini buldu hızla.
Daha da hızlanma vaktim gelmişti. Arkamda, ardımdan baktığını bilmeme rağmen kafamı bir santim bile çevirmedim ve böylelikle ayrıldım boğucu sokaktan.
Caddeye çıktığımda yağmur biraz hızlandı. Yine de incecik yağıyordu, üşütmezdi belki ama hasta ederdi ve hiçbir şey anlamazdınız.
Saat gecenin kaçıydı, yarın günlerden neydi bilmiyordum. Caddenin bu denli boş olması havanın soğukluğundan mıydı, gecenin geç saatinden miydi yoksa son otobüs seferleri de çoktan kalkmış mıydı bunları da bilmiyordum.
Yine de hala tomurcuklarını kaybetmediğim umut oradaydı ve benim otobüs durağına yürümem gerekliydi. Dudaklarımdan çıkan nefes soğuk havayla çarpışınca duman olarak dağılıyor ıslanan saçlarım yavaşça düzşleşiyordu ve ben içimin asla ısınmadığını hissediyordum.
Durağı gördüğümde altına sığınmak amacıyla daha da hızlandım ve pantolonumun cebini yokladım. Sigara paketimin buruşmuş kartonuna değince elim ilk defa sigaraya değmiş gibi hissettim.
Lisemin yangın merdiveninde değildim ama sigaram hâlâ cebimdeydi.
Hayatın arka kapısı yoktu. Gizlice sigara içilen karanlık bir boşluğu bile yoktu. Her şeyi bilen her şeyi bilmeye devam ediyor ve benim halime gülüyordu.
Durağın önüne geldiğimde birini fark ettim. Başını soğuk demire yaslamış öyle dikiliyordu. İlkin beni fark etmedi.
Cebimden çıkardığım paketin plastiği avuç içimde buruşurken kafasını hafif sağa çevirdi ve beni gördü. Gözleri üstümde bir an dolaştı ve sonra önüne döndü.
Şanslıydım çünkü son sefere yetişmiş olmalıydım.
Şanssızdım çünkü çakmağım cebimde yoktu.
O an çakmağımı beni öpen çocuğun sigarasını yakmak için kullanıp sonra da ona bıraktığımı hatırladım. İnsanların hayatına kendimden bir parça bırakmayı seven yanım, beni hep zor durumda bırakan yanımdı.
Dudaklarımın arasında tuttuğum sigarayı paketine geri koydum. Gözüm ayakta öylesine dikilen çocuğa döndü. Birkaç adım yaklaşıp omuzuna dokunduğumda yerinde sıçradı.
Yüzünün aldığı ifadeye, soğuktan kızarmış burnuna ve en son yeşil gözlerine değdi gözlerim.
"Çakmağın var mı?" dedim, bir süre yüzüme bakakalmış sonra ceplerini yoklamıştı. Çakmağı bulduğunda sigarayı geri dudaklarımın arasına sıkıştırıp paketi yerine geri koydum.
Benim ellerim rüzgara siper olurken o sigaramı yaktı.
Ciğerlerime dolan kirli dumanı solurken, paketime gitti elim ona da uzatmıştım ama geri çevirmişti "İçmiyorum ben." dedi. Sesini duyduğumda yaşı gözümde biraz küçüldü. Belki uzun süredir konuşmadığından belki konuşmayı çok sevmediğinden öyle kısık çıkmıştı sesi.
Onu onaylayıp paketi geri koyarken cebine attığı çakmağa baktım. Yanında çakmak taşımak isteği garip bir şeydi, yine de onu anladığımı hissetim.
Sigaramı içmek adına uzaklaşırken, duman nefesimle beraber karışıyordu havaya, soğuğu hissetmemeye çalışarak içtim sigarami. Tabii bir de yeni bir çakmak almam lazımdı.
Uzaktan boş otobüsün tablesi görünmüştü, bitmek üzere olan sigaramdan son bir nefes çekip sertçe ezdim. Hayata dair bütün dolmuşluğumu izmaritten çıkardım.
Ben binerken çocuk yerinden kıpırdamamıştı. Başka bir otobüs bekliyor olmalıydı. Kartımı basıp onca boş koltuktan birine ilerlerken son bir kere baktığımda yeşil gözleriyle göz göze geldim.
Gözlerimi anlık kaçırdığımda otobüsün ani hareketiyle dengem sarsıldı. İlk boşluğa otururken arkama baksam da geride bıraktığımız durağı görememiştim.
Yine de onlar hayatımda gördüğüm en güzel yeşil gözlerdi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
otobüs durağında,arfer
FanfictionToyken kavgam aşıktı, herkes gibi. Şimdi kendimle dövüşüyorum. © "𝐤𝐚𝐝𝐢𝐨𝐠𝐥𝐮 𝐱 𝐠𝐮𝐥𝐞𝐫" 11.07, 𝑙𝑎𝑡𝑒 𝑛𝑖𝑔ℎ𝑡 𝑏𝑢𝑠 𝑠𝑡𝑎𝑡𝑖𝑜𝑛 𝑎𝑢