Saatin tik takları beynimde yankı yaparken boğazımdaki kurulukla yattığım yerden doğruldum.
Elim komodindeki telefonuma yoklarken aldığım bitik şarj uyarısıyla derin bir iç çektim. Arda gittiğinden beri uyuyordum ve fena terlemiştim.
Bu iyiye işaretti, ateş düşürücü ve içtiğim çorba -her ne kadar sevmesem de- işe yaramış olmalıydı. Komodinin üstündeki bardağın dibinde kalmış iki yudum suyu içerek kuruluk hissini de gidermeyi umdum.
Uyumaktan ağırlaşmış başım ve yapış yapış olmuş sırtımı umursamadan kalktım. Arkadaşlarım yoktu, çoğu zamanki gibi. Eğlenmeyi seviyorduk ve hiçbir şeyin de -içimizden birinin hasta olması dahil- bunu engelleyemeceğini çok iyi biliyordum. Bu yüzden yanımda durmadıkları için onlara kızmıyordum.
Mutfağa adımladığımda duvardaki saatin öğlen 2 civarına vardığını gördüm. Yapmam gereken tek şey üstümdeki hastalıklı hâlden kurtulmak ve evi havalandırmaktı.
Telefonumu şarja takıp ben çıkana kadar havalanması için camları açtım ve havlumu atıp duşa ilerledim.
Sıcak su vücudumdan akıp giderken üstümdeki koca yükün de suyla beraber akıp gittiğini hissedebiliyordum.Bir süre suyun altında kaldıktan sonra üstümdeki sıcaklık beni üşütmeden çıktım.
Bir süre yatağın üstünde oturup hava değişimine alıştıktan sonra rastgele bir şeyler giymiştim. Bekletmeden saçlarımı da kuruttum.
Kendimi iyileşmiş hissetmemle derin bir nefes aldım. Çocukluğumdaki gibi günlerce yataklara düşmüyordum artık. Belki de günlerce naz yapabileceğim biri olmadığındandı ya da sadece büyümüştüm.
Şimdi çok olmasa da Arda vardı. Ben ateş içinde yatarken saçlarımı okşamıştı. Varlığında huzur bulurken uyuyakalmıştım. En son hatırladığım şey buydu.
Şarjdaki telefonuma uzandım ve açılmasını bekledim.
İnternet bağlanır bağlanmaz bildirimler gelmeye başlamıştı. Onları önemsemeden Arda'nın ismini buldum.
Telefon çağrıyı yönlendirir yönlendirmez tanıdık kadın sesi 'aradığınız kişi başka biriyle görüşüyor' demişti. Kaşlarım çatılmadan edemedi. Sonra aramak üzere aramayı kapattım.
Sohbet gruplarından birkaç mesajı görmezden geldim ve üstümdeki ev tembelliğiyle sırtımı yatak başlığına yasladım.
Gözlerim kapanmak üzereyken kapı ziliyle açıldı.
Kapıya ilerlerken ardındaki kişinin ısrarsız bekleyişi devam etmiş ve zile ikinci defa basmıştı. "Çatlama geldim."
Kapıyı açtığımda eli kapıya vurmak üzere havada kalmıştı. Gördüğüm beden vücudumda derin bir şok etkisi yarattı.
"İsak? Ne arıyorsun burada?"
Montunun kapşonunu indirirken gülümsemişti. "Altay abi yolladı, hastaymışsın da."
Pek de samimi olmayan bir kıkırtı döküldü dudaklarımdan "Evet biraz."
"Eee içeri almayacak mısın beni?"
"Ha pardon, geç." geçmesi için kenara çekilirken tekrar gülümsedim. Arkasını döner dönmez gülümsemem solmuş ve yerini sinire bırakmıştı.
"Salona geç istersen ben geliyorum." İsak gösterdiğim odaya geçerken ben kendi odama geçtim ve telefonumu aldım. Altay'ı aramış ama yanıt alamamıştım. Sıkıntıyla ofladım.
"Ferdi?" seslendiğinde telefonu geri şarja taktım ve geri seslendim. "Geliyorum."
"Bir şey içer misin? Çay? Kahve?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
otobüs durağında,arfer
FanfictionToyken kavgam aşıktı, herkes gibi. Şimdi kendimle dövüşüyorum. © "𝐤𝐚𝐝𝐢𝐨𝐠𝐥𝐮 𝐱 𝐠𝐮𝐥𝐞𝐫" 11.07, 𝑙𝑎𝑡𝑒 𝑛𝑖𝑔ℎ𝑡 𝑏𝑢𝑠 𝑠𝑡𝑎𝑡𝑖𝑜𝑛 𝑎𝑢